Fakir başlığa iki isim yazdı. Hangisini başlık yapayım diye de epeyce düşündü. AAİK Yöneticisi Seyyitleri istifaya davet ettiğim için hemen bir İTİBARSIZLAŞTIRMA kampanyası başlattılar. Kampanyalarında 3 nokta öne çıktı.

Fakirin ‘’Benlik’’ yaptığı, Fakire ve Bektaşilere olan alerji ve yazı içeriğini sorgulamamak.

Fakirin gerek bu ve gerekse daha önceki yazılarında dile getirdiği ve tamamı belgeli, ispatlı hiç bir tespit ve eleştirisine yönelik açıklama yoktu..

Örneğin:

• Bir Dede, nasipli bir Bektaşi için hangi hakla ‘’Bektaşiliğe soyunmuş’’ diyebilir,

• Bektaşilik alehinde bir ortam gerçekten var mı idi?

• Bir Dede, Alevi olan bir Bektaşi için ‘’Pir, Mürşit ve Rehber’ini TERK etti’’ iftirasını atarsa ona ne demek gerek?

• Bektaşi olanlar gerçekten Alevi inancından çıkıyor mu idi?

• Bektaşi olan kişi ‘’Düşkün mü?’’ oluyor?

• Bektaşi olan kişi eğer Yol ile ilgili bir hatası varsa onun sorgu yeri neresi olacaktı veya olmalı idi?

• Alevilik kabul edildikten sonra neden Bektaşilik alehinde kampanya yürütüldü? Ve sonra ne oldu ki toplumdan gizlenerek 5 sene sonra Bektaşiler, İsmaili, Zeydi, Caferi Şii olanlarla beraber Alevilik şemsiyesi altına alındı? Bu işin perde arkasında hangi ince hesaplar yapılıyordu?

• 4 Kapı 40 Makama (İnsan-i Kamil) olma yolu ile uyum veya çelişkisi var mı idi?

• Avusturya’da gerçekten çok aramalarına rağmen herhangi bir Bektaşi bul(a)madıkları doğru mu idi?

• Çelişti var ise bu konu neden İnanç Kurullarında veya bir Dar’da gündeme getirilmedi de basın üzerinden yalan yanlış sözler sarf edildi, neden iftira atılıyor?

• AAİK bünyesinde oluşturulan Yıpratma Kampanyasında bazıları tarafından neden hakaret edici sözler söylendi? Hakaret Alevi inancında var mı idi? Hz. Ali’nin ‘’Bin defa mazlum olsan da bir defa zalim olmayınız’’ ile Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ‘’İncinsen de İncitme’’ sözüne uymamak Alevilik de var mı?

• Fakirden özür dilemek yerine neden AAİK içinde bir kısmı trol olan kişiler aracılığı ile Yıpratma Kamyasına gerek görülüyor?

• Başvuru metninde ‘’Alevi inancının Serçeşmesi Pir evi / Hacıbektaş Dergâhı olarak belirtilmesine rağmen neden bu ‘’İKRAR’’dan dönüldü? İkrar’dan dönme Alevilikte var mı idi?

• Pir evi /Hacıbektaş Dergâhı Alevilerin Serçeşmesi ise oraya nasıl bağlı olunuyordu? Bunun sorumlulukları nedir?

• Tarik-i Nazenin sözü olan ‘’Fakir’’ deyimi ile dalga geçmek nasıl bir ahlaktı?

• Ajanlık, Şikayet, İspiyon ve Jurnalcilik gibi durum AAİK içinde bazı kadrolarda mevcut mu idi? Mevcut ise bunların Alevilik inancında yeri var mı idi?

•Ve.... daha bir yığın soru.

..

Ama hayır. Bunların hiç biri olmadı. Yıpratma kampanyasına sürüklenen kimi trol kişiler bunların hiç birini sorgulamadı.

.

Normalinde olması gereken şu idi.

Yazı içindeki eleştiriler tek tek ele alınır. Kişi diyelim ki 10 konuda eleştiri getirmişse bunun 3 tanesinde HAKLI’sın, 5 tanesinde ARAŞTIRILMASI gerek, 2 tanesi de Doğru değil denebilirdi.

.

Ayrıca örneğin ‘’İFTİRA atan kişilere karşı kendi içimizde bir Divan'da bunları Dar’a çekeceğiz’’ demediler /diyemediler.

.

Bu yapılsa idi fakirin yazısına yapılan yorumlara eleştiri diye bakabilirdik. Ama bunların hiç biri olmadı. Hatta bazıları altını çizerek ‘’Bir insan Bektaşi olduğunda Pir, Rehber ve Mürşid’ini TERK ediyor’’ iftirasına devam ettiler.

.

Bir kısmı ‘’Biz Serçeşmeye bağlı değiliz’’ derken, bir kısmı fakire hakaret dahil saldırı çıtasını yükselttiler.

.

Bu arkadaşların anlamadığı bir şey var.

Onlar başkalarına göre Alevilik yapacak değiller. Kendi yazdıkları metinleri var ve ona bağlı değiller. Kendi yaptıkları İkrarı kırmışlardır. Bu yanlışı görmemek o yanlışa ortak olmak demektir.

.

Her sözü gibi Hz. Ali’nin şu güzel sözü var.

‘’Haksızlık karşısında susan dilsiz Şeytan’dır’’

.

Haksızlık kimden kime yapılırsa yapılsın orada adalet aranır.

.

Menkıbelerimizde yazılıdır.

Hz. Ali bir cenkte rakibini altına almış tam son darbeyi indirecek iken o şahıs Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürür. Hz. Ali hemen kılıcını kınına koyar ve onu öldürmekten vaz geçer.

Adam bunun üzerine sorar,

- Neden beni öldürmedin?

O yüce zat şöyle der.

- Benim seninle kişisel bir husumetim yok. Hakk dini adına savaşıyorum. Ama sen yüzüme tükürünce birden sinirlendim. Kişisel tepki duydum. Hemen kendimi toparladım. O anda seni öldürse idim o zaman Hakk dini savaşımın içine kişel kızgınlığım da dahil olacaktı ki bu Hakk dini savaşıma gölge düşürürdü.

..

Zahit olan Hz. Ali’nin yolundan ne anlayacak?

Onlar sadece şekle bakarlar. İçerik (batıni) yanlar onların ilgi alanında değil.

Onlar Hz. Hüseyin’in Hakk yolu için dedesi Resul-ü Ekrem-i dahi Dar’a kaldırabildiğini anlamazlar. Onların anladıkları bir şey var.

Örgüt (Kurum) Yöneticilerimize bir şey diyemezsin.

.

Kurum Yöneticileri hassasiyeti, İnanç hassasiyetinin önüne geçmiş.

Acı acı gülüyorum hallerine.

..

Biz bu filmi daha de önce görmüştük.

AABF çevrelerinden Hz. Ali’ye, 12 İmamlara, Ehli Beyte ahlaksızca hakaret (Örneğin haşa Muhammed Sapık, Ali katil, Kerbelâ 2 Arap’ın kavgası) edenlere hemen hemen hiç tepki göstermeyenler, herhangi biri Turgut Öker’i eleştirince birden topluca karşı koyar, o kişiye demediklerini bırakmazlardı.

Anlaşılan bu kesimler gözünde Turgut Öker, Hz. Ali’den daha büyük ve değerli ki onu can siperane savunuyorlardı.

Bu olayda da benzerini görüyoruz. Bu fakir eğer haddini aşıp haşa bir YOL ulusuna bir laf etse idi bu kadar tepki gelir miydi?

.

Yeni YOL ulularınız size hayırlı olsun.

Anladık ki yeni YOL ULULARINIZ bizim kutsallarımızdan daha değerliler. Onların dokunulmazlığı vardır ve İftira atma, Kul Hakkı Yeme, Serçeşmeyi RED hakkına sahiptirler.

Yeni Yol Ulularınız size hayırlı olsun.

..

Biz bu fimi daha önce seyretmiştik.

* Bir dönem AABF için şöyle deniyordu. Yönetici bir kısım kadrolar için Örgüt Amaç, Alevilik Araç’tı.

Görüyoruz ki AAİK de bu noktaya gelmiş.

* AABF bu yozlaşma, klikleşme noktasına 15 sene içinde geldi. AAİK kadroları ise çok daha çalışkanlar. Bu süreye 10 yılda geldiler. AABF’den öğrendiklerinin üzerine kendi becerilerini de ilave ederek süreyi kısalttılar.

* AABF’de iftira atanlar basit Ham Ervah insanlardı. AAİK’de ise‘’Benlik yapıyor’’, ‘’Düşkün’’, ‘’Pir, Rehber, Mürşid’ini Terk etti’’ iftirasını hem bazı Yönetici, hem de bazı Seyyitler yapıyorlar.

* AABF içinde bazı kadrolar tarafından ‘’Hz. Muhammed, Ehli Beyt, 12 İmamlar’’ gibi ulularımızın yolu RED ediliyor.

AAİK içinde bazı kadrolar tarafından ise ‘’Serçeşme’’ yani Hünkâr Hacı Bektaş Veli yolu RED ediliyor.

* AABF içinde bazı kadrolar tarafından ‘’Mürşit ve Rehber’’ yani Hz. Muhammed ve Hz. Ali’nin temsili makamları Red ediliyor.

AAİK içinde bazı kadrolar tarafından ise ‘’Pir’’ yani ‘’Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin temsili makamları Red ediliyor.

* AABF içinde bazı kadrolar tarafından İslam, RED ediliyor.

AAİK içinde bazı kadrolar tarafından ise İslam adı altında içerik (öz) değil, şekil savunuluyor. Hacı Bektaş Veli savunuluyormuş gibi yapılarak onun kurduğu güzidelik kimince görülmüyor, kimince de RED ediliyor.

.....

Dedik ya, biz bu fimi daha önce seyretmiştik diye.

* Alevilik kabul edildikten kısa süre sonra VAKB’de Dede /Seyitlerin katıldığı bir toplantı yapıldı. İAGÖ yöneticisi olan bir kişi içeri girerek Dedelere talimat verdi. (Bu, gerek söylem biçimi ve gerekse içerik olarak talimat idi).

Şöyle dedi;

- Bundan böyle ‘’İncinsende inccitme’’ sözünü kabul etmiyoruz. AABF’ciler bize bir sürü ağır sözler söylemişler. Siz de aynı şekilde, aynı sözlerle onlara cevap vereceksiniz. Siz de aynısını onlara yapacaksınız......’’

.

Kulaklarıma inanamadım. İçerde 30- 35 Seyyit / Dede vardı. Hiç biri kalkıp buna itiraz etmedi. Kimse bir şey demeyince bu fakir itiraz etti.

- Sevgili Can. ‘’İncinsen de İncitme sözü’’ Hünkâr hacı Bektaş Veli’nin sözüdür. O söz, Hz. Ali’nin ‘’Bin defa mazlum olsanda bir defa zalim olma’’ sözünün devamıdır. Biz kimiz ki onların sözlerine itiraz edelim. Madem onların yolundayız diyoruz, biz ancak ve ancak onların sözünden, izinden gitmek zorundayız...

.

Fakat arkadaşımız bu fakiri hiç duymuyordu. Söylendikçe söylendi. Durumu gidip VAKB başkanı Seyyit Hasan Ayık’a söyledim.

Hasan Ayık ‘’Olmaz böyle şey, böyle denmez’’ deyip geçiştirdi. Ama bu konuda hiç bir adım atmadı. İşte Alevilik Avusturya’da kabul edildikten sonra en alta konulan TEMEL TAŞı böylece eğri kondu. Taş, eğri olunca, üzerinde yükselen duvar da eğri olacaktı.

* Sonra AVKB içinde Bektaşilik karşıtı bir kampanya yürütüldü. Eğri temel taşı üzerine yapılan duvar eğri eğri yükseldi.

Dısardan davet edilen bilgili bir Seyyid; ‘’Bektaşilerin yolu bozduğu, onların Alevi olmadığı.., gibi sözler sarf etti.

Tartıştık. Kendisine şöyle dedim.

‘’O halde size göre 2 Mahmut, Bektaşileri katl ederek, dergâhları kapatarak iyi bir şey yapmıştır’’

‘’O bir realite’’ dedi.

Seyyid’e bir türlü ‘’2 Mahmut katliam etti. Zulm yaptı’’ sözünü söyletemedim.

Eğri duvar giderek yükselti.

Ve en sonunda AAİK başkanı tarafından ‘’Burada Bektaşi bulamadık... Bektaşiliğe soyunmuş...’’ gibi sözlerle duvarın eğri olduğu itiraf edildi.

...

İşin en acı yanı da bir kaç köy kadar talibi olmayan ve aynı zamanda Talipleri ile bağları neredeyse tamamen kopmuş olan bazı Seyitlerin ‘’Pir, Rehber Mürşit’ten oluşan İkrar yolunu öne sürerek 3 kıtada yüzyıllarca çeşitli halkları irşat eden bu güzide yola girenleri DÜŞKÜN görmeleridir.

Gerçekten çok ama çok acınacak durumdalar.

Gene de Cedleri onları Hidayete erdirsin demekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

 -Kazim Balaban /Viyana

 

Hal Ehline Muhabbetlerimle