Erdoğan YALGIN
  14-11-2023 10:25:00

Periyodik Etkinlikler Bağlamında Konular ve Konuşmacılar

Periyodik Etkinlikler Bağlamında Konular ve Konuşmacılar

Her toplumda olduğu gibi Alevi toplumunda da, yıllık periyodlarda gerçekleşen bazı özel günler vardır. Bu özel günler; daha çok Alevilerin geçmişte yaşadıkları toplamsal katliamları, türlü acıları konu edinmektedir. Bu günlerin anısına her yıl insanlar bir araya gelirler ve konu hakkında konuşmalar yaparak, toplumsal hafızalarını yenileyerek kendi aralarında, neden-sonuç ilişkilerini tartışırlar. Bu etkinlikler için özel isimler geliştirilmiştir. Bunların başında ise daha çok “Panel, Konferans, Anma etkinliği vs.” benzeri tanımlar kullanılır. Fakat bu tür etkinlikleri ifade eden  kapsayıcı isim Panel’dir.

“Panel” sözcüğü, diğer Avrupa dillerine de geçen İngilizcedeki “discussion” sözcüğünden türetilmiştir. Öyle ki “tartışma, görüşme, konuşma vs.” anlamlarına gelmektedir. Sözlü bir anlatım türü olan Panel, konuşmacıların; toplumu ilgilendiren sosyal ve siyasal vs. içerikli bütüncül konuların sohbet havası içerisinde ele alınması ve aydınlatıcı aktüel bilgilerin dinleyicilere aktarıldığı ortamlardır.

Peki Türkiye’de ve Avrupa’daki Alevi örgütlü yapıları, kendi mekanlarında gerçekleştirdikleri Panellerde umduklarını buluyorlar mı? Ve günün sonunda bu panellere “konuşmacı” olarak “çağırılanlar”, “çağıranlar” ve bunları dinlemeye gelen “Canlar” birbirilerinden razı bir şekilde ayrılıyorlar mı? Yapılan Panellerdeki katılım oranlarına baktığımız zaman, “herkesin razı olduğunu” söylemek, maalesef  imkansızdır. Bu üzücüdür!

Bu yazımda, konu hakkında bazı gözlem ve görüşlerimi sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum. Burada hiçbir art niyet gözetmeden, sadece bazı gerçeklerin altını çizmek istedim. Dolayısıyla hiç kimse üzerinde almasın lütfen!  Ancak ben de dahil, herkes kendi aynasına bir daha dönüp bakarsa, gelecek için daha verimli bir ortam yaratırız düşüncesindeyim. Başlıyorum:

Hatırlarsanız 90’lı, 2000’li yılların başında gerçekleştirilen Panellerde katlım oranı oldukça yüksekti. Salonlar tıklım tıklım doluyor ve  verimli bir tartışma ortamı yaşanıyordu. Panelistler, uzmanı oldukları alanlarda dinleyicilere doyurucu bilgiler aktarıyorlardı. Derslerine ciddiyetle çalışıyor, konuları kronolojik bir takvim çerçevesinde disiplinli bir anlatımla aktarıyorlardı.

Peki günümüzde, yani 2023 yılında, büyük emekler sonucunda gerçekleştirilen bu türden etkinliklerle toplumumuz aydınlanabiliyor mu? Sorusunun alt başlıklarını, bazı sorular halinde herkes kendisine sormalı ve içten cevaplar vermelidir. Benim sorularım şunlardan ibarettir:

Gerçekten de kendi alanında uzmanlaşmış araştırmacı-yazarları, akademisyenler, kurum yöneticileri, dedeler vs. konuşmacı olarak katıldıkları bu panellerde kendilerini dinlemeye gelen canları memnun ediyorlar mı? Buna içten inanıyorlar mı? Zaman ayırarak panele gelen Canlar, oradan rızalıkla ayrılıyorlar mı? Bir dahaki Panele, aynı heyecanla yine geliyorlar mı? Konuşmacılar, kendilerini dinlemeye gelen canları yeterince bilgilendiriyorlar mı? Onların kafalarındaki sorulara cevap olabiliyorlar mı? Hafızalarına yeni bir format atabiliyorlar mı?

Konuşmacılar, Derslerine iyi çalışmışlar mı? Karşıt görüşlerden aktüel okumalar yapabiliyorlar mı? Dolayısıyla var olan, açığa çıkan aktüel araştırmaları; kendi gündemlerine yeterince alıyorlar mı? Konuşmacılar; halen bile “aktüel araştırma, yazma, düşünce üretme” faaliyeti içerisinde değillerse, bu panellerde topluma verecekleri bir şeylerinin olduğuna inanmak yada düşünmek gerçekçi mi?

Çağımız bilişim-iletişim çağı olması hasebiyle, konuşmacıların konu hakkında görsel materyallerden faydalanması, sinevizyon (prâsentation) olmazsa olmaz bir gerçekliktir. Ama maalesef konuşmacıların bu tür kapsamlı çalışmalara hala bile yönelmemeleri, sizce büyük bir eksiklik-yetersizlik değil midir?

Bir konuşmacı; aynı konuları, aynı argümanları, aynı tezleri her yıl çağrıldığı panellerde anlatır mı? Anlatırsa o konuşmacıyı, dinlemeye giden meraklı canlar; bir dahaki panele giderler mi? Hatta kurumuyla arasındaki ilişkiyi gözden geçirmezler mi? Hal böyle olunca; birbirini tekrar eden konuşmaları-konuşmacıları dinlemeye gitmeyen canlar mı, konuşmacılar mı yada onları çağıranlar mı suçludur? Bu soruları çoğaltmak mümkündür.

Kısaca şunları ekleyerek sonlandırayım:

Son yıllarda Alevi kurumlarında yapılan panellere katılım oranı oldukça düşmüştür. Bunun başlıca nedeni konuşmacıların kendilerini yenilememeleridir. Televizyon kanallarında, özel hazırlanan videolarda, yazılan yazılarda-kitaplarda ve dolayısıyla panellerde aynı konular bağlamında sürekli aynı argümanların tekrar edilişi, yeni aktüel bilgilerin ele alınmayışı, ezberi söylemlerle-retorik güzellemelerle kitlenin bu alana olan ilgisi azalmaktadır. Kitle, kurumlardan etkinliklerden uzaklaşmaktadır.

Konuşmacıların kendi derslerine ciddiyetle çalışmamaları, geçen yıl anlattıklarını, hatta daha dün bir yerelde konu hakkında bu konuştuklarını, biraz daha süsleyerek-soslayarak canlı panellerde ele alıp, konuşarak kendisine verilen zamanı boşa harcamaları doğru bir yaklaşım değildir. Bundan vazgeçilmelidir. Bu tür Panellerde; an itibariyle-gelişi güzel konuşulmamalıdır. Konuşulması, söylenmesi gereken konular, daha öncesinde titizlikle çalışılmalıdır.

Bu vesileyle “Dersim soykırımı” örneğini ele alalım. Konu anlatılırken; biraz “Osmanlının son dönemleri”, sonrasında “Cumhuriyetin başlangıcı” ve “günümüz” ara başlıklarının altı doldurularak, zaman kaybı yaşanmaktadır. Bir dinleyici her yıl bunları dinlemeye gitmez. Gitmemelidir. Oysa bu başlıkların altını, oraya gelen dinleyiciler dolu dolu cümlelerle pekâlâ rahatlıkla doldurabilmektedirler. Ki o dinleyiciler arasında ne cevherler vardır. Bu asla unutulmamalıdır. Eğer orada bir suskunluk yaşanıyorsa, oraya gelen misafire olan saygıdandır.

Bunun yerine bir konuşmacı (Araştırmacı-yazar, Akademisyen, Kurum yöneticisi, Dede), Dersim soykırımını anlatırken, “Dersimin antik tarihini, Coğrafyasını, Dilini, İnancını bir bütün olarak kültürel değerlerini” ayrı ayrı ele alarak, görsel (haritalar, arkeolojik bulgular, dil grafikleri, kültürel öğeler, inançsal objeler vs.) -bilişimden de faydalanarak anlatması gerekir.

İşte Dersim soykırımının temel kaynakları buralardan inşa edilerek anlatılmalıdır. E tabi bu öyle sıradan bir çalışma değildir. Ve fakat emek isteyen bütünsel bir çalışma olduğu için, bu değerlidir. Burada mühim olan şey; dünü, bugünün koşullarında ele alıp, gelecek için yeniden yorumlamak önemlidir. Aynı şey; Koçgiri, Maraş, Sivas ve diğer anmalar için de aynen geçerlidir. Herkes dersine iyi çalışmalıdır ve işine ciddiyetle yaklaşmalıdır.

Aksi halde suya-sabuna dokunmadan, ezberi anlatılarla-anılarla gerçek manada hakikati yansıtmak imkansızdır. Bu alanlara haiz olan tarihsel veriler ele alınmaksızın anlatılan hiçbir şey gerçekçi değildir. Dinleyiciler tarafından, sade bir Dersim anlatısının ciddiye alınır bir tarafı da zaten yoktur.

Yoksa ki; herkesin bildiğini, her yıl aynı günlerde tekrarlamak, bir aydına yakışır davranış biçimi de değildir. Aydın, toplumun arkasında yürümemelidir. Toplumun önünde yeniliklerle yürüyendir. Toplumun gittiği yolun başında ışık olmalıdır, Réber olup yolu aydınlatmalıdır. Aksi halde toplumun arkasında giderek, topluma fener tutmamasının hiçbir anlamı yoktur.

Erdoğan Yalgın

Hak ile kalın

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  Bu yazı 2806 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI