Sibel ÖZBUDUN

SEÇİM TAVRI(MIZ): OYUMUZ DEVRİME![*]

Sibel ÖZBUDUN
  24-04-2023 09:52:00

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

"Vekil inançların

raf ömrü kısadır."[1]

 

Bir kez daha 14 Mayıs 2023 seçim(sizlik)leri yazısını kaleme alırken öncelikle Theodor W. Adorno'nun, "Seyredilen nesnenin dışındaki her şeye karşı aldırışsızlıkla, hatta küçümsemeyle dolu olmayan bakışın güzelliğe erişmesi imkânsızdır. Ve var olanın hakkını verebilen de sadece karasevdadır," saptaması eşliğinde Wilhelm Weitling'nun "Kocaman bir ateş yakacağız/ Kâğıt paralardan/ Tahvillerden/ Vasiyetnamelerden/ Vergi dosyalarından/ Kira kontratlarından/ Ve borç senetlerinden/ Ve herkes/ Kendi cüzdanını da bu ateşin/ İçine atacak," dizelerini aktarıp, ekliyoruz: "Engel insanın önünde değil zihnindedir," diyen Joseph Murphy'nin uyarısı, önemlidir.

"Neden" mi?

Seçim(sizlik) öncesinde ittifaklardan birliklere hemen her şeyin baş döndürücü bir hızla ilkesizleşip, abartıldığı ortamda Hicri İzgören'in, "Türkiye'de muhalefet cenahında yaşananlar baş döndürücü şekilde hız kazandı... Ciddi 'değer' kayıplarının yaşandığı, 'etik' kavramının anlamını yitirdiği bu sistemde kimi algı oluşturma yöntemleri kendine geniş bir yaşam alanı buluyor ne yazık ki... Günümüzdeki hâkim anlayış, kendi kokuşmuşluğunu sürdürmek için ya değerleri tümden yok ediyor ya da "değer"lerin taşıdığı anlamın içini boşaltıyor,"[2] saptamaları müthiş değerlidir.

Kim nasıl sunarsa sunsun: "Millet Cephesi'nin önlenemez yükselişi"nden[3] söz etmenin de; "Sandıktaki oyumuz en değerli gücümüz!"[4] ya da "14 Mayıs, tarihi önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirilmelidir"[5] veya "Türkiye büyük bir değişimin arifesindedir. Bu süreçte saflar artık netleşmiştir."[6] "Seçimin sonucunu da Türkiye halklarının geleceğini de Emek ve Özgürlük İttifakı'nın tutumu belirleyecektir,"[7] ifadelerinin de makul olmadığının farkındayız!

Hatta toplum, "İslâmcı faşizan bir diktatörlük ile asgari de olsa hukukun, demokratik hak ve özgürlüklerin yürürlükte olduğu bir rejim arasında tercih yapacak. O nedenle solun, demokrasi ve emek güçlerinin öncelikli hedefi söz konusu yakın ve vahim tehlikeyi bertaraf etmektir. Dinci faşist bloku yenilgiye uğratmaktır. Diğer bütün hedefler bu bağlam ve bu tarihsel dönemeçte ikincildir,"[8] abartılı vurgularla seçim dışında her şeyi "ikincil/ tali" ilan etmek de müthiş bir talihsizlik, aymazlıktır.

Oysa yapılması gereken seçimi bir "faaliyet" olarak görüp, mevcut krizin ağırlaşacağı öngörüsüyle emekçilere güvenip, örgütlenmek ve her türlü sürprize, hamleye hazır olmaktır.

Çünkü "Erdoğan rejimine son verilebilir ancak derin krizden reform yoluyla çıkış kapalıdır ve seçimin hemen ertesinde hem rejimin seçim sonuçlarını tanımamasına, hem de sistem partilerinin 'devrimci yükselişi' çalma hesabına karşı çok yönlü hazırlık yapılmalıdır. Bu yazının amacı bir kere daha 'umudumuz Karaoğlan' faciasının ve 'öncüyü tek başına savaşa sürme' hatasının yaşanmasına karşı uyarıda bulunmaktır."[9]

Tam da bu ufukta "Emek ve Özgürlük İttifakı olsun, Sosyalist Güç Birliği olsun, komünistlerin içerisinde bulundukları ittifakların yükselişte olacakları bir dönemdeyiz. Bu ittifakların ve bağımsız halkçı çizginin terk edilmesi depremin kendisi kadar yıkıcı olacaktır,"[10] uyarısına uygun davranmak kilit önemdedir.

Akıntıya karşı "farklı şeyler"i dillendirmek, eleştirip/ itiraz etmenin, kimileri için kabul edilebilir olmadığını biliyoruz.

Ancak Fydor Dostoyevski'nin, "Gösterişin, torpilin, kibrin ve sayamadığım binlerce putun kol gezdiği bu çağda; bir bakışın, bir duruşun, bir hayatın sadeliğine inanıyorum," tutumuna müthiş değer atfedenlerin; Napolyon Bonapart'ın, "Seninle aynı fikirde olmadıklarını söyleyenlerden korkma, seninle aynı fikirde olmayıp da bunu söyleyecek cesareti olmayanlardan kork," uyarısını dillendirenlerin de olduğu unutulmamalı.

Kim nasıl ve ne kadar rahatsız olursa olsun; biz de onlardanız!

Hani, "Yüzleştiğimiz her şeyi değiştiremeyiz. Ama hiçbir şey yüzleşmeden değiştirilemez. Tarih geçmiş değildir. O, şimdiki hâldir. Tarihi biz taşırız. Biz kendi tarihimiziz. Başka türlüsünü iddia edersek, suçlu oluruz," diyen James Baldwin ya da "Öyle şeyler vardır ki insanın susmaya, sessizce geçiştirmeye ya da eğretilemenin (istiarenin) örtüsü altına saklanmaya hakkı yoktur. İnsan inandığı şeyi dobra dobra söylemelidir,"[11] haykırışıyla Bertolt Brecht gibi...

Dünyayı değiştirme iddialarını yaşama geçirmek zor ve uzun vadeli bir süreçken; toplumu dönüştürmek isteyenlerin, "gerçekçilik" adına(?) dönüştürülmesi tehdidi hep gündemdedir. Bu da "kitleselleşmek", "toplumun değerlerine saygı" refleksiyle devreye sokulan popülizmle/ kitle kuyrukçuluğuyla sistemle buluşmaya kapı açarken; olup, bit(mey)enin özeti maalesef budur. Ve onca yılın pasifliğinin, konformizminin, reel politikerliğinin, asli görevlerini ihmalin bedelidir...

 

HÂL VE GİDİŞ

 

Coğrafyamız "ya devlet başa ya kuzgun leşe" anlayışıyla hareket eden, bir hükümetle karşı karşıyadır; CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı'nın, "Seçimlerde paramiliter gruplar devreye girebilir"[12] uyarısı da boşuna değildir.

14 Mayıs seçimleri gerçekleşir ve yeni bir 7 Haziran-1 Kasım süreci yaşanmazsa gelecekte bizleri daha ağır koşullar bekliyor. Faşizmin her halükârda devrimcileri, komünistleri, demokratları ve ilericileri yok etmeyi, etkisiz kılmayı hedefleyerek yoluna devam edeceği not edilmeli. Coğrafyamız kimine göre "100 yılın krizi"ni veya "neo-liberalizmin krizi"ni ya da birikim modeli krizini yaşarken, aslî meselenin sürdürülemez kapitalizm olduğu "es" geçilip, "ehven-i şer" açmazına sarılmamalı!

Mesela "İslâmcı faşizm veya altılı masanın Türkiye'ye sunduğu gelecek tasarımı olan, bir anlamda 2015'e dönüşü hedefle tutucu bir restorasyon... Altılı masanın temsil edeceği bir iktidar seçeneği, tutucu niteliğine rağmen İslâmcı faşizme göre 'ehven'dir,"[13] söylemindeki üzere!

Evet, "14 mayıs seçimleri, mevcut iktidardan kurtulmak için önemli bir aşama, muhalefetin kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. anketleri, iktidarın seçim sandıklarına ve ysk'ya hâkimiyetini, iktidarı elinde tutmak için yapabileceklerini hesaba katınca bu iyimserliği paylaşamıyorum. diğer yandan, elinin altında militer güçler bulunun bugünkü iktidarın, seçimi kaybetse de memlekete huzur vermeyebileceğini düşünüyorum. yani bizi her türlü sert ve sıkıntılı bir dönem bekliyor; inşallah yanılırım. 'yine baharlar gelir' de diyemiyorum çünkü hiç bahar hatırlamıyorum. zaten herhangi bir yeni düzen geçmişin tekrarı olamaz,"[14] diyen Ayşe Düzkan haklı.

Seçim ortamı, "parlamenter" yoldan beklentilere yol açarken; büyük bir krize dönüşecek ortamın zeminini oluşturuyor. Bir yanda "parlamenter hayaller" var, öte yandan da seçim sonrası çatışma/ kaos ihtimali devrede. Seçim(sizlik) ile devletin yeniden dizayn edilmek isteniyor; emekçilerin ve Kürtlerin mevcut Erdoğan hükümetinden çektikleri, gördükleri zulüm bir manivela olarak kullanılıp, sistemin bekasına yönelik restorasyona onayları istenmektedir.

Çetelerin kol gezdiği, düzenin mafyalaştığı, umutların mafya reislerine bağlandığı, yasaların askıya alındığı, kuralsızlığın hüküm sürdüğü sürdürülemez kapitalizmin tablosunda eskinin çürüyüp, yeninin doğamadığı bir canavarlar zamanına kapı açması muhtemel 15 Mayıs sabahında çok şeyin değişeceğini ummak büyük hayalcilik olur.

Kaldı ki "AKP hükümeti, seçim(sizlik)leri hile hurda ile kazansa da bir yıkım riskinin devreye gireceği; kapitalizmin krizi yönetebilmek zorlanacağı öngörülmelidir.

Çünkü 'Seçim konjonktürünün bir bileşeni, iktidar yapısının artık sürdürülemez olmasıdır: Ülkedeki derin ekonomik krizin, emperyalist 'yeniden paylaşım' rekabetinin basıncı altında, siyasal İslâmın çıkarlarıyla, egemen sermayenin çıkarlarını, bağımlılık ilişkilerini bağdaştırmak artık olanaklı değildir. Konjonktürün ikinci bileşeni, 'yapışkan statüko'ya (algısal kilitler-patika bağımlılığı) ilişkindir: Yukarıdaki ittifakın egemen sermaye (emperyalizm) kesiminin çıkarlarını temsil eden kültürün, aktörlerinin muhalefetin altılı masa ve HDP/ YSP kanadının listelerine neredeyse homojen biçimde dağıtılmış. 'Süreç olarak faşizmin' doğuşuna, doğrudan ya da işbirlikçi olarak katılmış beş isim bu durumu çok güzel sergiliyor. Bir tarafta, ekonomide Babacan, dış ilişkilerde Davutoğlu, adalette Sadullah Ergin. Diğer tarafta, ABD ve AB (emperyalizm) ilişkileriyle, AKP karşıtlarına 'simgesel şiddet' uygulama, Kürt hareketine sahte umutları satma işlevleriyle Çandar ve Cemal. 

Bu resim bize, egemen sermayenin 'Her şeyin aynı kalması için bir şey değişmelidir' ilkesini benimsediğini gösteriyor."[15]

 

SEÇİM/ PARLAMENTO ABARTILARI

 

Seçimler de, oy kazanmak önemlidir. Ancak devrimci sosyalist siyaset bakımından en önemli şey değildir ve ol(a)maz da; "oy pusulalarını ve seçimleri bırak/ evet/ seçimleri özellikle bırak/ çünkü açlık çoğunluktadır," dizelerindeki üzere Turgut Uyar'ın (Bu arada Filipinli Devrimciler, "Yoksulluğun cevabı seçim değil, devrimdir" der!)...

"Türkiye, kaderinin yeniden çizileceği bir tarihsel eşikte bulunuyor. Önümüzdeki 14 Mayıs seçimleri bu eşiklerden biri, belki de en önemlisi hâline geliyor. Gericiliği ve faşizmi yenilgiye uğratmak, Türkiye'nin yanı sıra, solun ve emek hareketinin de önünü açacak,"[16] söylenceleri eşliğinde "Neden bu kadar seçimlere umut bağlanır oldu"? Sahi, neden artık "gericiliği, faşizmi yenilgiye uğratmak" için seçimler değil de emekçi kitlelerin örgütlü hareketine güvenmek gerektiğini düşünenlerin sayısı bu denli azaldı?

Parlamentarist hayaller ile birlikte coğrafyamızda yaş(tıl)an siyasal İslâmcı totalitarist "şok" bunda etkili olmuş olmalı!

Bilindiği üzere "Şok Doktrini" ilhamını CIA'in işkence tekniklerinden alır. İnsanlık dışı işkence yöntemleri üzerinde çalışan CIA, 1950'lerden itibaren insanların üzerinde yaptığı deneylerde, beyne elektrik şoku verildiğinde ortaya çıkan büyük acının, insan beyninin yeniden şekillendirilmesini sağlayacak şekilde direncini kırdığını "keşfeder." CIA uzmanları işkenceyle boşaltılan zihinleri, üstüne yeniden yazılabilecek "boş bir levha"ya benzetir. "Boş levhalar"ın nasıl doldurulacağı ise artık bu yönteme başvuranların iradesine kalmıştır.

CIA'in söz konusu işkence metodu daha sonra neo-liberal teorisyenlere, otokratik yönetimlere "ilham" olur. Milton Friedman'ın Chicago Okulu, bu şokların toplumları etkileyecek boyutlarda olması hâlinde, bir toplumun bütün belleğini, alışkanlıklarını yeni bir ekonomik düzen kurabilecek şekilde etkileyebileceklerini ortaya atar. Bu tezin laboratuvarı ise Şili olur. Pinochet darbesiyle salınan "Şok Dalgaları"yla toplum hizaya sokulur, yeni rejimin inşası için kitleler teslim alınır. Sonrasında dünyanın dört bir tarafında bu "şok dalgaları" ile toplumlar teslim alınır.

Naomi Klein'ın kapsamlı biçimde irdelediği durumda egemenler kriz, korku, felaket, savaş ve travmatik olayları kullanarak, çaresizlikler üzerinden zorla "rıza üretir"ler.[17] Zaman, mekân, aktörler değişse de "Şok"lar yerkürenin dört yanında egemenler için hâlâ bir reçete; coğrafyamızda olduğu üzere!

Şuraya dikkat edilmeli: "Şok reçetesi"ni uygulayan aktörlerin senaryosunu burjuva iktidar yazarken; parlamento ve seçimler de bunun araçları olabilmektedir!

"Parlamento ve seçimler" deyince anımsatmadan geçmeyelim: Seçimler konusunda devrimci yaklaşımıyla Marksizm-Lenizm burjuva parlamentolarını burjuvazinin egemenlik aygıtı olan devletin bir organı olarak tespit eder. Marksizm-Lenizm'in sınıf egemenliği ve devletle ilgili diğer fikirleri ile bir arada düşünüldüğünde, bu cümle çok şey ifade etmektedir.

Buna göre parlamento burjuva egemenliğine yabancı ya da dışsal bir organ olmayıp, onun organik bir parçasıdır. Nasıl ki günümüzün devleti "tüm halkın devleti" değil de toplumda bir azınlık olan burjuvazinin devletiyse, onun bir parçası olan parlamento da aynı şekilde burjuvazinin parlamentosudur.

Elbette bu, parlamentolara işçi sınıfının ve diğer sınıfların temsilcilerinin, hatta devrimci temsilcilerin giremeyeceği anlamına gelmez. Aksine dünyada parlamenter deneyimin büyük bölümünde bunun sayısız örnekleri görülmüştür. Sorun şu ki, bu tür temsilcilerin varlığı olsun, bunların kendi sınıflarının çıkarları doğrultusunda parlamento zemininde de şu ya da bu biçimde bir mücadele yürütmeleri olsun, parlamentonun sınıfsal özünü değiştirmemektedir. Bunun somut örneği, XXI. yüzyıl başlarında Latin Amerika ya da Avrupa'da işbaşına gelen "halkçı", "sol", "sosyalist" yaftalı parti ya da ittifakların, sermayenin, borsaların vb. istemlerine tabi olmaları, üretim ilişkilerine dokunmaya tevessül etmemeleridir.

Karl Marx'ın ifadesiyle, "Her üç ya da altı yılda bir, parlamentoda halkı yönetici sınıfın hangi üyesinin 'temsil edeceği'ni ve ayaklar altına alacağını" belirleyen seçimlerle oluşturulan parlamento, halk yığınlarının doğrudan canlı eylemine tamamen dar gelecek bir deli gömleği olabilir ancak. Bu yapıda halk parlamentoya seçtiği "vekillerin" orada ne yapacağını belirleyemez, memnun olmadığı "vekili" görevden alamaz, onları denetleyemez.

Dolayısıyla, başka hususlar bir yana, bu bakımdan da parlamentoda çoğunluk elde etmek suretiyle burjuva düzenin ortadan kaldırılamayacağı, işçi sınıfının kendi sınıf iktidarını kuramayacağı açıktır. 

Nitekim V. İ. Lenin, parlamentonun işlevi ve devletteki yerini iyi bilinen şu sözleriyle betimler: "Amerika'dan İsviçre'ye, Fransa'dan İngiltere'ye, Norveç'e vb. dek, herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl 'devlet' işleri hep kulislerde görülür; bu işler hep devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurulları tarafından yürütülür. Parlamentolarda, yalnızca 'saf halk'ı aldatma ereğiyle, gevezelikten başka bir şey yapılmaz."[18]

Evet, "Sermaye var olunca, toplumun tümü üzerinde egemenlik kurar ve hiçbir demokratik cumhuriyet, hiçbir oy hakkı onun niteliğini değiştiremez,"[19] vurgusuyla V. İ. Lenin'in, 'Duma Seçimlerine Burjuva Partilerinin ve İşçi Partisinin Yaklaşımı' başlıklı yazısında ifade ettiği üzere: "Bizim için önemli olan, tavizler yoluyla Duma'da koltuk kapmak değildir; tersine, bu koltuklar ancak ve ancak kitlelerin siyasi bilincini geliştirmeye, onları örgütlemeye hizmet ettiği ölçüde değerlidir, 'sükunet', 'düzen' ve 'barışçıl [burjuva] saadet' uğruna değil, emeğin her türlü zulümden ve sömürüden kurtuluşu için mücadele uğruna."

"Proletaryanın, burjuvazinin boyunduruğu altında, ücretli-köleliğin boyunduruğu altında yürütülen seçimlerde çoğunluk kazanması gerektiğini ve ancak bundan sonra iktidara geçmesi gerektiğini yalnızca alçaklarla ahmaklar düşünebilir. Bu, budalalığın, ya da ikiyüzlülüğün doruğudur; bu, eski sistem içinde ve eski iktidar altında, sınıf savaşımının ve devrimin yerine seçimleri koymaktır."[20]

Aynı konuda Rosa Luxemburg'un da, "... 'Biz hiçbir zaman formel demokrasi putuna tapmadık.' Bunun anlamı şudur: Burjuva demokrasisinin toplumsal çekirdeğini, onun siyasi biçiminden her zaman ayrı tuttuk; her zaman tatlı biçimsel eşitlik ve özgürlük kabuğu altında gizli toplumsal eşitsizlik ve özgürlük yoksunluğunun sert çekirdeğini ifşa ettik-kabuğu reddetmek için değil, işçi sınıfını onunla yetinmemeye teşvik etmek için; demokrasiyi topyekûn yok etmek için değil, siyasi iktidarı ele geçirerek burjuva demokrasisinin yerine sosyalist bir demokrasi kurmak için,"[21] notunu düşerken; Gündüz Vassaf'ın, "Seçimlerde vatandaşlara bir şeylerin değişeceğinin düşleri pazarlanıyor, umut tacirleri bir şeylerin değişebileceğinin hayalini satıyor. Gerçekten adil bir dünya düşleriyle yola çıkan politikacılar da var. Onların ayağı kaydırılıyor, kandırılıyor, etkisizleştirilip bazen de öldürülüyorlar";[22] Anthony Burgess'in, "Seni bir makine biçimine sokmuşlar. Seçme hakkını elinden almışlar. Toplumun kabullendiği davranış türlerine boyun eğmek zorundasın. Seçme hakkına sahip olmayan kişi, kişiliğini yitirmiş demektir,"[23] ifadelerini de aktaralım!

"İyi de parlamentoyu, seçimleri demokrasi için kullanıyoruz" itirazlarına/ fantezilerine de; V. İ. Lenin'in, "İlkeyi değil, sözcüğü savunuyorlardı, bir ilke yanılgısına düşme korkusundan değil, insanlar ne der korkusundan hareket ediyorlardı,"[24] uyarısı eşliğinde; Frantz Fanon'un, "Oy verdiğiniz hükümet ve kardeşlerinizin hizmet ettiği ordu hiç duraksamadan ve vicdan azabı duymadan 'soykırım' işlerken siz kurban değilseniz, o zaman kesinlikle işkencecisiniz";[25] Sokrates'in, "Mal-mülk edinmekten, şan ve şöhreti önemsemekten utanmıyorsunuz, ama vicdanınızla ilgilenmekten kaçınıyorsunuz!" "Sorgulanmayan hayat, yaşamaya değmez," deyişlerini aktarmakla yetinelim...

 

KEMAL KILIÇDAROĞLU(=MİLLET İTTİFAKI)'NA DESTEK!

 

Buradan konuyla ilintili olarak Kemal Kılıçdaroğlu(=Millet İttifakı)'na destek faslına geçersek Wolfgang Pauli'nin ifadesiyle, "Buna doğru değil demek yetmez. Bu yanlış bile değil!"

Öncelikle hangi sınıfın temsilcisi olduğu "es" geçilmeye kalkışılan Millet İttifakı'nın sermaye için bir "restorasyon" olduğunu ve restorasyon "vaadi"nin/ "ihtimali"nin "demokrasi" yaygaralarına mündemiç bir "hüsnü kuruntu"dan ibaret olduğunu belirtelim. "Geliyor gelmekte olan" güzellemeleriyle sunulanın gerçek anlamda bir "restorasyon"a bile muktedir olamayacağı görülecektir. Tabii eğer "gelirse"...

Bu bir kehanet değil! İttifak bileşenlerinin kirli sicili ile 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni'nin ortaya koyduğu bir hakikât!

Hâlâ bilmeyen var mı? Varsa ne yazık! Altılı Masa'nın programı 'Ortak Politikalar Mutabakat Metni', işçi ve emekçilerin, Kürtlerin, Alevîlerin, ezilenlerin taleplerini dikkate almayan sermayenin "mutabakat programı" ve Sinan Çiftyürek'in, "Millet İttifakı, 'Demokrasi mücadelesinin yükü Kürtlere, mükafatı bize,' politikasını tekrarlayabilir,"[26] notunu düştüğü politik manevradır.

"Milletvekili olmak için ilkesiz ittifaklar içinde olmayız, kimseye göz kırpmayız, yancılık yapmayız, takiye ise hiç yapmayız!" vurgusuyla Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) belirttiği gibi, "CHP'nin başını çektiği ve 5 sağ partinin içinde olduğu Millet İttifakı'nın, yayınladıkları metinlere bakarak ülkeyi bu karanlıktan, sömürüden, yağmadan kurtarabileceği beklenmemelidir! AKP'nin içinden çıktığı Saadet Partisi ile, AKP'nin içinden çıkan Deva ve Gelecek Partisi ile ve MHP'nin içinden çıkan İyi Parti ile Türkiye'nin sorunları çözülemez!"[27]

Bu(nlar) böyleyken; "İyi Parti lideri Meral Akşener, yarattığı krizi yine kendisi çözmek zorunda kaldı. Neredeyse bütün iddialarını geri alarak Millet İttifakı'na döndü. İyi de oldu, itirazım yok. Çünkü, artık zaman, muhalefete muhalefet yapma dönemi değildir,"[28] vurgusuyla Millet İttifakı'na kafa yormak sosyalistlerin görevi olamaz, olmamalıdır da!

Ancak buna rağmen "Altılı Masa'nın bize değil, bizim Altılı Masa'ya ihtiyacımız var... Şöyle bir formül açıklayıcı olabilir: Altılı Masa'dakiler için Erdoğan'ın kazanması bir ölüm kalım sorunu değildir, bir savaşın yitirilmesi değildir, Bizim için ise, ölüm kalım sorunudur, Erdoğan'ın kazanması, bir savaşın yitirilmesi, kesin bir yenilgi ve bozgun anlamına gelecektir. Bu nedenle Altılı Masa'nın özellikle de İyi Parti ve ülkücülerin bizim oylarımıza ihtiyacı bizim Erdoğan'ı yenmek için Altılı Masa'nın ve Ülkücülerin oyuna ihtiyacımız gibi değildir. Bunu kısa ve öz olarak şöyle de ifade edebiliriz: Altılı Masa'nın Bize Değil, Bizim Altılı Masa'nın oyuna ihtiyacımız vardır,"[29] diyen Demir Küçükaydın ve onun gibilere İ. Metin Ayçiçek'in, "İki ittifaka da oy vermeyi düşünmedim hiçbir zaman... Onlar birbirine zıt kardeşler değil, bir cismin aynadaki görüntüsü kadar ikizdirler olmaktan öte bir farka sahip değildir,"[30] saptamasını aktarmakla yetinelim!

Millet İttifakı, sermayenin krizini "çözme"ye talipken (ama bunu nasıl yapacağını bir türlü açıklayamazken); emekçi solu yedekleyen ve araçsallaştıran bir politik manevradır. Bu hâliyle de biz(ler)e, "Bıra şêrê rokê be, ne roviyê salekê be/ Bir günlük aslan ol, bir yıllık tilki olma," savsözünü anımsatan -doğrudan ya da "olaylı"- destek söylenceleri "umut(suzluğ)u"na gelince: Asılsız umudun nedeni umutsuzluktur. Coğrafyamızdaki yaygın umutsuzluk çaresizlikten kaynaklanıyor; "Denize düşen yılana sarılır," deyişindeki gibi... Umutsuzluk çaresizlik bir teslim olma hâliyken; yıkıcı bir öfkeye zemin hazırlar; "Usancı, bezginliği bir an unutturan bir şey varsa, yaşama sokuverdiğimiz umuttur. Yaşama katabildiğimiz, katmayı becerebildiğimiz umuttur,"[31] saptamasındaki üzere Bilge Karasu'nun...

Örnek mi? TİP Genel Başkanı Erkan Baş, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığı konusunda "Memlekete de ittifaka da hayırlı olsun. En kuvvetli adaylardan biri olarak ismi öne çıkıyordu,"[32] diyen ilk örnek olması yanında; HDP'nin ortak liste önerisine şerh koyup, Kılıçdaroğlu'nun adaylığının da "desteklenmesi gerektiğini duyurdu."[33]

 Silivri zindanındaki Ş. Can Atalay'ın, Tek adam rejimine karşı demokratik, çoğulcu bir ortam özlemiyle geniş bir ortak hat oluştu. Elbette bu sürecin her noktasını yalnızca sonuçtan hareketle kutsamamalı, eleştirel değerlendirmelerden muaf tutmamalıyız,"[34] ifadesi de bir başka örnek...

SOL Parti de, seçimlerde Cumhurbaşkanlığında Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini açıklayıp, "Kılıçdaroğlu'na destek vererek tüm muhalefet ile birlikte mücadele edeceğiz" derken;[35] Hayri Kozanoğlu da ekledi: "Biz Sol Partililer, tüm sosyalistler, demokratlar son dönemde halkın artan güvenini boşa çıkarmayacağız, son ana kadar ortak aday etrafında tüm çabamızı harcayacağız."[36]

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Genel Sekreter Yardımcısı Sait Kıran da, seçimlerde Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini duyuranlardandı;[37] "Mustafa Kemal Atatürk, kendi yurdunda onuruyla yaşamaktan başka çaresi olmayanlarındır,"[38] diyen Türkiye Komünist Partisi (TKP), Millet İttifakı'nın ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na oy çağrısı yapıp, "Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP'ye" çağrını dillendirdi.[39]

Ancak bu kadar da değil! Cumhurbaşkanı seçimlerinde, "Oyumuzu Erdoğan'a karşı kullanacağız."[40] "Bu oy Erdoğan'a karşı verilmekte ve Erdoğan'ın bir an önce gitmesine odaklanmış geniş halk kesimlerine 'sizi anlıyoruz, duygunuzu paylaşıyoruz' mesajını taşımaktadır,"[41] diyen TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan hızını alamayıp, daha sonra da, "Utana sıkıla değil, açıktan söylüyoruz cumhurbaşkanı seçimlerinde Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz,"[42] diye ekledi.

Oysa, "CHP'li değilim. Kılıçdaroğlu'na kerhen oy vereceğim ayrı, asla Babacan, Karamollaoğlu, Akşener, Davutoğlu'na değil oy, selam vermem. Adres, Sosyalist Güç Birliği, oylar TKP'ye,"[43] ifadesindeki üzere Enver Aysever "utanıp, sıkılanlar"dandı!

Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), "Cumhurbaşkanlığı seçimi noktasında... sermaye adaylarına oy vermeme yönünde"[44] tavrı olduğundan söz ederken; bir habere göre, "Fatih Mehmet Maçoğlu, Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini açıkladı"![45] (Bir tekzip de gelmedi!)

Avrupa Alevî Birlikleri Konfederasyonu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı seçilmesine[46] destek verirken; HDP eski Eş Genel Başkanı -Edirne Zindanı'nda tutuklu- Selahattin Demirtaş, Twitter hesabından "Yürü Bay Kemal!" dedi.

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, "Türkiye'de ordunun ve elitlerin Kürt halkına kendi kaderini tayin umudu verdiği" gerekçesiyle HDP'nin varlığından rahatsız olduğunu söyleyip, bunun hayali bir inanış olduğu vurgusuyla "Partisinin Kılıçdaroğlu'nu desteklemesini umduğunu"[47] ifade etti.

Ayrıca HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar muhalefete, "Gelin, ilk turda kazanalım,"[48] çağrısını yaparken; diğer Eş Genel Başkan Pervin Buldan da, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi, Türkiye halklarını nefessiz bırakmıştır. Evrensel hak ve özgürlüklerin tanındığı, demokratik hukuk ilkelerinin geçerli olduğu, sosyal ve ekonomik hakların olduğu bir düzen istiyoruz... Bu iktidardan hesap sorma konusunda kararlıyız. Bu nedenle CB seçimlerini, aday çıkarmayacağımızı tüm kamuoyuna buradan deklare ediyoruz,"[49] diyerek Kemal Kılıçdaroğlu'na dolaylı desteği resmileştirdi.[50] (Bu arada her ne demekse Veysi Sarısözen de, "Benim Kılıçdaroğlu'na vereceğim destek de, "asılacak adama ipin verdiği destekten" farklı olmayacaktır,"[51] sözleriyle "dolaylı" destekçilerdendi.)

Kim nasıl sunar ise sunsun: Kemal Kılıçdaroğlu(=Millet İttifakı)'na destek düzene destektir. Kaldı ki CHP, "Sempre idem/ Her zaman aynı"dır!

Siz bakmayın "CHP, hem Atatürkçü hem de sosyal demokrat bir partidir."[52] Kemalist olduğu malum da, "sosyal demokrat" olduğu müphemdir...

CHP'nin kaynağında solculuk değil, ulusçuluk/ Kemalizm vardır. Sınıf mücadelesi geleneğine değil; devletin kurtarılması mücadelesine dayanır. Doğası böyledir.

CHP kendine istediği "kimliği" atfedebilir. Ancak, "solcu" ve "demokrat" olduğu sanmak ise tam bir yanılgıdır, yalandır!

Bu bağlamda şurası da çok açık: "Çözüm süreci fiyaskosu" ardından bir kez daha "Fırsat kapımızı çalıyor. Seçimlere barış açısından bakmak gerçekçi olup, imkânsız görünen için mücadeleyi gerektirir,"[53] satırlarındaki Kılıçdaroğlu desteği beklentinin nafile olduğunu ve Arundhati Roy'un, "O düşüş hiç bitmez. Ve düştükçe, düşen başkalarına tutunursun. Bunu ne kadar erken anlarsan o kadar iyi" sözünü hatırlatıp, devrimci itirazların olduğunun da altını çizelim.

Mesela HDP bileşenlerinden Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) "Devrimci ve emekçi sol hareket olarak bizim cephe, kötünün iyisi bir tutumla Millet İttifakı'nın arkasına bağlanmayı tercih etmemeli,"[54] derken; Merkez Yürütme Kurulu (MYK) da, "Başkanlık için oy kullanmayın!"[55] tavrını deklare etti.

Hüseyin Şenol, "Cumhurbaşkanlığı için ise iki adaya da oy verilmemeli... Ben buna "boş oy" diyorum. İsteyen "boykot", isteyen başka bir şey desin, ama kesinlikle oy verilmesin. Karalayın, buruşturun, slogan yazın veya yırtın Cumhurbaşkanı adaylarının bulunduğu oy pusulasını..."[56] derken; "Seçim tutumunu açıklayan Komün... cumhurbaşkanlığı seçimlerinde "HDP'nin (ve Emek ve Özgürlük İttifakı'nın), Millet İttifakı'nın adayı Kılıçdaroğlu'ndan yana almış olduğu tutumu desteklemeyecek; emekçi sınıfların ve Kürtlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen, özgürlük taleplerini asgari düzeyde savunmayan hiçbir adayın/ittifakın arkasına dizilmeyecektir," denildi.[57]

 

YSP/ HDP ABARTILARI

 

Selahattin Demirtaş, "Hayal kurmak, umut etmek, gerçekleştirmek... İlkini herkes yapar, ikincisini direnenler, üçüncüsünü de riski göze alanlar," derken; Yeşil Sol Parti (YSP)/ HDP'nin seçim abartıları bu haklı tespitin uzağına düşmektedir.

Örneğin UKKTH "sümen altı" edilerek, HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar'ın görüşmesi sonrasında Kılıçdaroğlu, "Kürt sorununun çözüm adresi TBMM'dir," derken Sancar ise "Yapıcı bir görüşme gerçekleştirdik" ifadesini kullanmaktadır![58] (Yapıcı olan ne acaba?!)

Ayrıca YSP Seçim Beyannamesi'nde, bir "cennet ülke" vaadi eşliğinde İstanbul 1. Bölge adaylarından Kezban Konukçu Kok en az 20 vekil çıkarmayı;[59] temel seçim stratejilerinin "AKP-MHP iktidarına kaybettirmek" olduğunu belirten YSP MYK üyesi Ayşe Erdem de, seçimlerde yüzde 20'lik bir oyu hedeflediklerini söyledi...[60]

Öte yandan 14 Mayıs seçimlerinin dönüm noktası olduğunu belirttiği Seçim Beyannamesi'nde, Cumhuriyet'in ikinci yüzyılını, demokrasinin toplumsallaştığı Demokratik Cumhuriyet yüzyılı yapacağız" vurgusuyla çözüm olarak "radikal demokratik değişim"den[61] söz edilmesi de; adayların seçilmesi de[62] bir hayli tartışmalı görünmektedir.

Siz bakmayın Ali Saim'in "HDP'nin ittifak politikası 'parlamentarist' değil, 'devrimci' bir politikadır. Seçimlerde oyunu 'arttırmak' gibi sığ bir politika değildir,"[63] ya da HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan'ın, "Ehven-i şer bizde asla olmaz. Millet ittifakı bu noktaya getirmesin bizi. Bu olmasın diye uğraşıyoruz,"[64] demesine! Söz ile eylem arasında ciddi bir açı farkı söz konusu!

Örneğin "HDP, yıllardır kendisine omuzdaşlık yapanların haklı hassasiyetini hiçe sayarak Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi iki çürüğü aday göstermeye karar vermiş. Yerseniz, diyor. İki seçenek var; Yeriz, Yemeyiz,"[65] uyarısı yerindedir. HDP de dâhil, hiçbir şey ve hiçbir kimse eleştiri üstü olmadığını; HDP'nin yaptıklarının anlaşılabilir olsa da, sosyalistler tarafından otomatik kabulünün mümkün olmadığını; Friedrich Nietzsche'nin, "Bazen bir şeyin değeri ona ulaşarak ne kazanıldığıyla değil, ona ulaşmaya çalışırken nelerden ödün verildiğiyle belirlenir," sözleri eşliğinde hatırlatalım.

Bu arada "Kürtlere akıl hocası olan bayat solculardan bıktık" diyenlerin de olduğunu biliyoruz. Ancak bayatlayan Dengir Mir Mehmet Fırat'lı, vb'li uzlaşma/çözüm(süzlük) aslında ve "Musa Piroğlu'suz, Hasan Cemal'li, Cengiz Çandar'lı listeye, zihniyete 'Hayır'! Celal Doğan'lı, Altan Tan'lı saçmalığı unutma(dık)!"[66] demek bizim en doğal hakkımız ve görevimizdir!

Konuya ilişkin bir şey daha: Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş dahil, Kobanê Davası'nda HDP'liler hakkındaki tutuklama ve tutukluluğa devam kararlarında, bir zamanlar         çözüm"de etkili olacakları umuduyla milletvekili yapılmış eski HDP'liler, Ayhan Bilgen ve Altan Tan'ın ifadelerinin gerekçe olarak kullanıldığını[67] unuttunuz mu?

Bu arada Özdemir Asaf'ın, "Rengan tevde di heman lezê de dihatin lewitandin./ Yekamînî dane rengê spî// Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu./ Birinciliği beyaza verdiler," dizelerini çağrıştıran; HDP (YSP) milletvekilliğinde iki dönem kuralının, hangi düzeyde olursa olsun, istisnasız herkes için geçerli olmalıydı değil mi?!

 

ALT BAŞLIK OLARAK LİBERALLER

 

YSP/ HDP'nin liberal seçim abartıları, bize ister istemez Blaise Pascal'ın, "Her seçim bir vazgeçiştir," sözünü anımsatıyor...

Ayrıca "Liberalizm artık sınıflar savaşımını yadsıma cüretini göstermez, ama bu kavramı daraltmaya, güdükleştirmeye, iğdiş etmeye çalışır. Liberalizm, sınıf savaşımını siyasal alana değin kabul etmeye hazırdır, ama devlet iktidarı örgütünün onun eylem alanı dışında kalması koşuluyla. Sınıf savaşımı kavramının bu liberal bozulmasını hangi burjuva sınıf çıkarlarının oluşturduklarını anlamak güç değildir,"[68] uyarısı eşliğinde, "Qantir nazê xwê sin nayê/ Katır doğurmaz, tuz yeşermez," diyen Kürt savsözünü de anımsamamak mümkün mü?

 "Yetmez Ama Evet"ci liberal atraksiyonların AKP'yi 2002'de "Muhafazakâr Demokrat İnkılap" söylemiyle selamlayıp, 2010 referandumunda da "Evet" dediklerini ya da "İslâmcılardan demokrasi bekleyen", "AKP'nin Türkiye'yi demokratikleştireceği"ni söyleyenleri unutmak mümkün mü? Elbette değil!

İvan Sergeyeviç Turgenyev'in ifadesiyle, "Öyle bir an gelir ki, bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı olmaz"ken; AKP kurucusu ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in KRT TV'de, "İlk yola çıktığımız günden beri bize kredi açan ve bizi her platformda savunan liberal yazarlar vardı. Bunların hepsinin canına okuduk. Hasan Cemal'i yazamaz hâle getirdik, Cengiz Çandar çekti yurtdışına gitti. Altan kardeşleri, Nazlı Ilıcak'ı, Şahin Alpay'ı hapse attık. Öte taraftan Ali Bayramoğlu'ndan Gülay Göktürk'e kadar daha birçok Türkiye'de vicdan sahibi, şu cenahta bu cenahta değil bildiği doğruları yazan bu insanların biz hepsini mağdur ettik ama en zor günlerimizde bunlar bizimle oldular,"[69] ifadesi de not edilsin!

Gelelim "Birtakım sol kuruluşlar da var. Bunlar biraz dekorasyon gibi";[70] "Faşizan zihniyetli kesimden gelen eleştiriler umurumda değil";[71] "Gazetecilik serüvenim siyasi bir eylem gibiydi"; "Ömrümün yarısından çoğunu Türkiye'nin, Türkler ve Kürtlerin eşit ve özgür birlikteliği ve Kürt sorununun barışçı çözümü için harcadım,"[72] deyip eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın "Bu seçim döneminde Rusya'ya çok dikkat etmek gerekir" sözüne atıfla, kendisi aleyhine başlatılan kampanyanın Rusya'nın bir operasyonu olabileceğini ifade eden[73] Cengiz Çandar zırvalarına!

Biz(ler)e Friedrich Nietzsche'nin, "Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan ama kendini iyi biri zanneden zayıflara," sözlerini anımsatan Onun için şunları dedik:

"Aydınlık hareketinde yer alıp, TİİKP merkez komitesi üyesi olan; ardından İran mollarşisine göz kırpan; dahası 'Sabah' ve 'Yeni Şafak'ta 'gazetecilik' yapan; Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın özel danışmanlığı göreviyle ödüllendirilen; AKP'nin değirmenine su taşıyan zatın konuşmak yerine susması, yüzünün kızarması gerek.

Kaldı ki, her koşulda UKKTH'nı savunan, bedel ödeyen sosyalistlere 'Faşizan zihniyetli' demek hadsizliğiyle malûl liberal müsveddenin 'maruzatları' da kimsenin umurunda değil.

Çünkü bukalemunu andıran seyr-ü seferlerinde onun gibilerin, sağa sola çamur atmaya kalkışsa da söyleyecek yalanları kalmamıştır.

Biz onu iyi tanırız; o da bizi!

İlla konuşması gerekiyorsa, soruyoruz: 'Kirli Savaş' günlerinde ne yaptın, neredeydin?

Sesini kesmesi, susması hayrınadır!"[74]

Bir de, TBMM'ye seçilirse, "Frak giyeceğim. En temel nedeni bir yerde Atatürk'ten gelen bir şey, bu bir gelenek. Meclis'i kuran, Cumhuriyet'i kuran Atatürk o dönemde giymiş,"[75] vurgusuyla "Elimi bizzat taşın altına sokmak için 54 yıllık gazetecilik hayatımı kapatıyorum,"  Bu yazı 4446 defa okunmuştur.

Bu Yazı'ya ilk yorum yapan siz olun.

  FACEBOOK YORUM

Yorum

  YAZARIN DİĞER YAZILARI

  BİZİ TAKİP EDİN

  • ÇOK OKUNANLAR

      SON YORUMLAR

    PUAN DURUMU

    Takım O G M B A Y P AV
    1 Galatasaray 36 30 1 5 91 31 95 +60
    2 Fenerbahçe 36 26 4 6 90 39 84 +51
    3 Samsunspor 36 19 10 7 55 41 64 +14
    4 Beşiktaş 36 17 8 11 59 36 62 +23
    5 Başakşehir FK 36 16 14 6 60 56 54 +4
    6 Eyüpspor 36 15 13 8 52 47 53 +5
    7 Trabzonspor 36 13 11 12 58 45 51 +13
    8 Göztepe 36 13 12 11 59 50 50 +9
    9 Çaykur Rizespor 36 15 17 4 52 58 49 -6
    10 Kasımpaşa 36 11 11 14 62 63 47 -1
    11 Konyaspor 36 13 16 7 45 50 46 -5
    12 Alanyaspor 36 12 15 9 43 50 45 -7
    13 Kayserispor 36 11 13 12 45 57 45 -12
    14 Gaziantep FK 36 12 15 9 45 50 45 -5
    15 Antalyaspor 36 12 16 8 37 62 44 -25
    16 Bodrum FK 36 9 17 10 26 43 37 -17
    17 Sivasspor 36 9 19 8 44 60 35 -16
    18 Hatayspor 36 6 22 8 47 74 26 -27
    19 Adana Demirspor 36 3 28 5 34 92 2 -58
    Takım O G M B A Y P AV
    1 Kocaelispor 38 21 8 9 68 41 72 +27
    2 Gençlerbirliği 38 19 8 11 57 34 68 +23
    3 Fatih Karagümrük 38 19 10 9 55 36 66 +19
    4 İstanbulspor 38 20 14 4 67 38 64 +29
    5 Bandırmaspor 38 17 8 13 52 45 64 +7
    6 Erzurumspor FK 38 19 12 7 53 31 64 +22
    7 Boluspor 38 17 11 10 66 40 61 +26
    8 Iğdır FK 38 16 12 10 57 33 58 +24
    9 Amed SK 38 14 9 15 43 35 57 +8
    10 Çorum FK 38 14 12 12 49 45 54 +4
    11 Ümraniyespor 38 14 13 11 48 42 53 +6
    12 Esenler Erokspor 38 13 12 13 53 50 52 +3
    13 Sakaryaspor 38 13 13 12 48 54 51 -6
    14 Keçiörengücü 38 14 15 9 60 53 51 +7
    15 Manisa FK 38 14 18 6 50 52 48 -2
    16 Pendikspor 38 13 16 9 45 51 48 -6
    17 MKE Ankaragücü 38 14 18 6 49 48 48 +1
    18 Şanlıurfaspor 38 11 20 7 45 55 40 -10
    19 Adanaspor 38 7 22 9 32 75 30 -43
    20 Yeni Malatyaspor 38 0 38 0 14 153 21 -139
    Takım O G M B A Y P AV
    1 Sarıyer 34 25 2 7 80 22 82 +58
    2 Batman Petrolspor 34 26 6 2 64 24 80 +40
    3 GMG Kastamonuspor 34 19 3 12 57 29 69 +28
    4 Adana 01 Futbol Kulübü 34 19 7 8 62 30 65 +32
    5 Altınordu 34 16 7 11 57 35 59 +22
    6 Beykoz Anadolu 34 15 11 8 47 46 53 +1
    7 İskenderunspor A.Ş. 34 13 10 11 49 38 50 +11
    8 1461 Trabzon FK 34 13 13 8 44 37 47 +7
    9 Fethiyespor 34 11 13 10 32 40 43 -8
    10 24Erzincanspor 34 10 13 11 45 52 41 -7
    11 Kırklarelispor 34 10 14 10 42 44 40 -2
    12 Sincan Belediye Ankaraspor 34 10 15 9 44 40 39 +4
    13 İnegölspor 34 10 13 11 42 51 38 -9
    14 Kepezspor FAŞ 34 9 16 9 37 46 36 -9
    15 Isparta 32 Spor 34 7 15 12 33 51 33 -18
    16 Karaköprü Belediyespor 34 7 19 8 39 52 29 -13
    17 Altay 34 10 20 4 33 64 25 -31
    18 Hes İlaç Afyonspor 34 0 33 1 6 112 5 -106
    Takım O G M B A Y P AV
    1 Bursaspor 30 21 2 7 64 17 70 +47
    2 Karşıyaka 30 18 6 6 56 28 60 +28
    3 Muş Spor Kulübü 30 16 4 10 48 24 58 +24
    4 Belediye Kütahyaspor 30 17 6 7 57 37 58 +20
    5 Düzcespor 30 16 6 8 40 27 56 +13
    6 Silifke Belediye Spor 30 14 9 7 51 36 49 +15
    7 Anadolu Üniversitesi 30 13 9 8 39 32 47 +7
    8 Artvin Hopaspor 30 10 11 9 26 30 39 -4
    9 Tokat Bld Plevnespor 30 7 13 10 27 32 31 -5
    10 Kahramanmaraşspor 30 8 16 6 28 39 30 -11
    11 Bulvarspor 30 7 14 9 35 58 30 -23
    12 Kırşehir Futbol SK 30 7 15 8 26 48 29 -22
    13 Bornova 1877 30 6 14 10 36 53 28 -17
    14 23 Elazığ Futbol Kulübü 30 5 14 11 18 31 26 -13
    15 Kuşadasıspor 30 7 20 3 25 51 24 -26
    16 Ergene Velimeşe 30 6 19 5 17 50 23 -33
    Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
     08/08/2025 Gaziantep FK vs Galatasaray
     09/08/2025 Samsunspor vs Gençlerbirliği
     09/08/2025 Antalyaspor vs Kasımpaşa
     09/08/2025 Fenerbahçe vs Alanyaspor
     10/08/2025 Çaykur Rizespor vs Göztepe
     10/08/2025 Eyüpspor vs Konyaspor
     10/08/2025 Fatih Karagümrük vs Başakşehir FK
     10/08/2025 Kayserispor vs Beşiktaş
     11/08/2025 Trabzonspor vs Kocaelispor
    Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
     10/08/2025 Bandırmaspor vs Sakaryaspor
     10/08/2025 Bodrum FK vs Pendikspor
     10/08/2025 Boluspor vs Van Spor FK
     10/08/2025 Çorum FK vs Amed SK
     10/08/2025 Erzurumspor FK vs Sivasspor
     10/08/2025 Esenler Erokspor vs Adana Demirspor
     10/08/2025 Hatayspor vs Keçiörengücü
     10/08/2025 Iğdır FK vs Sarıyer
     10/08/2025 İstanbulspor vs Serik Belediyespor
     10/08/2025 Ümraniyespor vs Manisa FK
    Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
     24/08/2025 Altınordu vs Erbaaspor
     24/08/2025 Batman Petrolspor vs İnegölspor
     24/08/2025 Beyoğlu Yeniçarşıspor vs İskenderunspor A.Ş.
     24/08/2025 Elazığspor vs Adana 01 Futbol Kulübü
     24/08/2025 GMG Kastamonuspor vs Sincan Belediye Ankaraspor
     24/08/2025 Karacabey Belediye Spor vs Kepezspor FAŞ
     24/08/2025 Karaman Futbol Kulübü vs Bucaspor 1928
     24/08/2025 MKE Ankaragücü vs 24Erzincanspor
     24/08/2025 Şanlıurfaspor vs Beykoz Anadolu
    Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
     07/09/2025 Beykoz İshaklıspor vs Yeşil Yalova FK
     07/09/2025 Çorluspor 1947 vs Bulvarspor
     07/09/2025 Etimesgut Spor vs Silivrispor
     07/09/2025 Galata vs Edirnespor
     07/09/2025 İnegöl Kafkas GK vs Çankaya SK
     07/09/2025 İnkılap FSK vs K.Çekmece Sinopspor
     07/09/2025 Polatlı 1926 Spor vs Bursa Nilüfer FK
     07/09/2025 1923 M.K.Paşaspor vs Fethiye İdman Yurdu