Osman AKYOL
  Güncelleme: 14-08-2021 09:34:00   14-08-2021 09:30:00

ŞERİAT, YİRMİ BİRİNCİ ASRIN İHTİYAÇLARINI KARŞILAR MI?

Afganistan’ın 25 yıl aradan sonra tekrar Taliban kontrolüne geçmesi tehdidiyle birlikte, aslında güncelliğini hiç kaybetmeyen, o bilindik soru tekrar dünya ve Türkiye gündemini meşgul etmeye başladı: Şeriat Yirmibirinci yüzyılın ihtiyaçlarını karşılar mı?

İslam/şeriat, insanlığın şu anda elde etmiş olduğu kazanımların çok çok gerisindedir. İslam hukukunu incelediğimizde karşımıza tipik bir ortaçağ feodal düzeniyle karşılaşırız. Bunu söylerken elbette İslam’ın on dört asır önceki Arap toplumuna indiği gerçeğini de yadsımıyoruz. İndiği asırda bir “devrim”, en azından bir tarihsel ve toplumsal bir “ilerleme”, “umut” olması doğal.  

İslam; insan hakları, demokrasi, kadın-erkek eşitliği, düşünce özgürlüğü, sendikal haklar, eşcinsellik ve çevre gibi konularda çağın çok gerisindedir. Oysa İslam, Tanrı’nın insanlara gönderdiği genel geçer kurallar bütünü olsaydı çağımızı da kapsar ve ihtiyaçlarını karşılardı.

İslam’daki yönetim biçimi halifelik olmakla birlikte bu ilerleyen zaman içinde padişahlığa/saltanata evrilmiştir.

Toplumsal kurallar, çağdaş hukuk normlarına göre değil, dogmatik (doğruluğu tartışılamayan) şeriat hükümlerine göre düzenlenir.

Padişah ya da halife, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir/gölgesidir.

Şeriatın hüküm sürdüğü bir ülkede, Müslümanlar dışında kalan topluluk anlamına gelen Gayrimüslimler, cizye (varlık) vergisi vermek zorundadır.

Şimdi bu genel çerçeveden çıkıp ayrıntılara girelim. Padişahlık bilindiği gibi babadan oğla geçer ve ülkenin tamamı padişah hanedanının mülkü sayılır. Padişahlar, babalarının çiftliği olan ülkede diledikleri gibi yaşarlar, hiçbir kişi ya da kuruma hesap vermezler, ağızlarından çıkan söz kanun sayılır.

Halk, Hindistan’daki kast sistemini andıran sosyal sınıflara ayrılmış olmakla birlikte, genel olarak padişahın kulu sayılır.

Biat etme, ilk örneğine Muhammed öldükten sonra gelen dört halife döneminde rastladığımız, halifelikte bir seçim yöntemi olarak kullanılmakla birlikte padişahlıkta da şeklen varlığını sürmüştür. Bilindiği gibi dört halife döneminde baştaki halife öldüğü zaman, İslam ümmeti daha çok kime biat ediyorsa o halife seçiliyordu. Ancak burada da, padişahlıkta da olduğu gibi, demokratik bir seçim sürecinden ve objektif kriterlerden söz etmek mümkün değil.

Şimdi bir de; İslam’ın, uzun süre yönetim biçimi olarak örnek aldığı, Ortaçağ’da 9. yüzyılda Fransa’dan çıkıp tüm Avrup’ya yayılan derebeylik (feodalite) rejimine bir göz atalım.

Bu sistemde toprağın mülkiyeti, içindekilerle birlikte, senyörler denen derebeylerine aitti. Yani toprağa bağımlı köleler olan köylüler, üzerinde yaşadıkları topraklarla birlikte toprak ağaları tarafından alınıp satılıyordu.

Feodalitede halk; soylular (senyörler), rahipler, burjuvalar ve köylüler diye sosyal sınıflara ayrılıyordu.

Skolastik düşüncenin hâkim olduğu feodal düzende din adamları yönetimde söz sahibiydi. Kilisenin; dinden çıkarma (aforoz), bir bölgeyi dinsel faaliyetlerden men etme (enterdi) ve para karşılığı günah çıkarma ya da cennetten yer satma (endülüjans) gibi yetkileri vardı.

Papa, Ortaçağ’da egemenliklerini dine dayandıran kralların krallıklarını taç giydirerek onaylıyordu. Bu yüzden Ortaçağ Avrupasında Papa’nın yönetimde söz sahibi olduğunu söylemek mümkün.

Özetle feodal düzende din adamları, iktidarı karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde kral ya da derebeyiyle paylaşıyordu.

İslamın ilk yıllarında halifelik seçimleri genelde sıkıntılı geçmiştir. Hakem Olayı’yla iktidara gelen Muaviye yerine oğlu Yezid’i veliaht ve halife ilan edince, İslam dünyasından itirazlar gelmekte gecikmedi.

Muaviye’nin halifeliği babadan oğula geçen bir “saltanat”a dönüştürmesine itiraz edenler arsında Muhammed’in torunu Hüseyin de vardı. Yezid’in halifeliğini haklı olarak tanımayan Hüseyin, seçim yapılmasını talep ederek Küfe’ye doğru yola çıktı.

10 Muharrem 680 yılında Kerbela’da önleri kesilen Hüseyin ve beraberindekiler, Emevi halifesi Yezid’in komutanlarından Ubeydullah tarafından acımasızca kılıçtan geçirildi.

Bu olaydan sonra Müslümanlar; Aleviler ve Sünniler olmak üzere iki gruba ayrıldı.

İslam coğrafyasındaki saltanat kavgaları bu olayla sınırlı kalmamış; Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yaşanmaya devam etmiştir. 

 

“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.” (Enam Suresi, Ayet: 165)

 

İslam, çok ilkel kurumlar olan köleliği ve cariyeliği onaylamakla kalmamış bu konuda düzenlemeler de getirmiştir.

 

“Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın.” (Nur Suresi, Ayet: 33)

 

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye ve hizmetçilerinize) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa Suresi, Ayet: 36)

 

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!” (Bakara Suresi, Ayet: 177)

 

“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki, şükredersiniz!” (Maide Suresi, Ayet: 89)

 

“Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere (köle, cariye ve hizmetçilere) verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl Suresi, Ayet: 71)

 

“Kadınlardan zıhar (bir erkeğin ‘boş ol’ diyerek karısını boşaması) ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Mücadele Suresi, Ayet: 3)

 

İslam; kadın-erkek eşitsizliğini savunur. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna inanmamızı, miras paylaşımında; erkeğe bir, kadına yarım pay vermemizi emir buyurur.

 

“Miras taksiminde erkek çocuklara kız çocukların iki misli pay verin.” [Nisa (Kadın) Suresi, Ayet: 11]

 

Üstelik kadınlar yönetici olamadıkları gibi, cami imamı hatta peygamber hiç olamazlar.

 

“Allahın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.” (Nisa Suresi, Ayet: 34)

 

Mahkemelerde bir erkeğin şahitliği, iki kadının şahitliğine denktir.

 

“… Erkeklerden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın olsun. [Bakara (İnek) Suresi, Ayet: 282]

1 erkek = 2 kadın (!)

Bir erkek dört kadınla evlenebilir, ama bir kadın iki erkekle bile evlenemez. Erkeklerin grup seks fantezilerine sıcak bakan Tanrı, kadınlara bu konuda aynı anlayışı göstermez, hatta bu tavrını ahrette de sürdürür(?)

1 erkek = 4 kadın (!)

            Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da cariyelerinizle yetinin.” (Nisa Suresi, Ayet: 3)

 

Cennette mümin erkeklere çocuk pornosunu çağrıştıran “iri gözlü ve göğüsleri yeni tomurcuklanmış” hurilerden en az yetmiş bin tane vaat edilirken, kadına sadece kocası vaat edilir.

 

“Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.” (Saffat Suresi, Ayet: 48)

 

“Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.” (Saffat Suresi, Ayet: 49)

 

“Şüphesiz takva sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri yeni tomurcuklanmış kızlar, içki dolu kâseler vardır.” (Nebe Suresi, Ayet: 31, 32, 33, 34)

 

İslam ülkelerinin, bir köşede oturup kendisine yiyecek ve para verilmesini bekleyen miskinler ve dilenciler cenneti olmasının h,kmetini anlamak için, böyle bir yaşamı seçen insanların kendilerinden çok; İslam’ın, hangi sosyolojik zemin üzerinde yeşerdiğine bakmak gerek. Elbette buradan Batı’yı artı değerler sistemi olarak gördüğümüz sonucu çıkarılmasın.

 

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!” (Bakara Suresi, Ayet: 177)

 

İslam, çağdaş hukuka kapılarını tamamen kapatmıştır. Müslümanların katı şeriat kurallarına uymak dışında başka da alternatifleri yoktur.

 

“Allahın indirdiği (şeriat hükümleri) ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet: 44)

 

Müslümanlara farz olan İslam’ı tebliğ etme görevi (ilayı kelimetullah); din savaşları ve terörün kaynağı durumundadır.

“İslamofobiye Müslümanların nagatif katkısı yokmu?” diyenlere yanıtı aşağıdaki ayet bir güzel veriyor. 

 

“Fitne kalkıp din yalnız Allah’ın dini (İslam) oluncaya kadar kâfirlerle savaşın.” (Enfal Suresi, Ayet: 39)

 

İslam’ın (tebliğin) nasıl terörün ve din savaşlarının ideolojik arka planı olduğunu aşağıdaki algoritma ile görelim.

 

  • İslam devleti, elçileri aracılığıyla Müslüman olmayan toplulukları İslam dinine davet eder.
  • Cevap “evet” ise daha dün kâfir olan yabancı devlet, İslam devletinin yeni bir eyaleti olarak varlığını sürdürür, tıpkı masallardaki gibi…
  • “Hayır”sa -ki çoğu kere böyle olur- bu ecnebi devletten cizye denen ve Gayrimüslimlerin Allah’ın halifesi olan Müslümanlara ödemesi gereken vergiyi ödemesi istenir.
  • Haraç ya da varlık (kelle) vergisi anlamına gelen bu vergiyi verirlerse ne ala…
  • Vermezlerse, işte o zaman pandoranın kutusu açılır! Hemen sefer hazırlıklarına başlanılır.  Hazırlıklar tamamlanınca, haraç vermeyi reddeden küffarla, Kuran’ın tabiriyle “zelil ve hakir” oluncaya kadar savaşılır.

       

Eli kılıç tutan her Müslüman’a cihad farzdır.

“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe Suresi, Ayet: 41)

Savaş çoğu kere, bir savaş makinesi olan Müslümanların zaferiyle sonuçlanır. Çünkü savaşırken şehit olan mücahitlere (İslam savaşçılarına)  cennet vaat edilmiştir. Böyle bir moral ve motivasyona sahip mücahidler savaşta hiç gözünü kırpmadan ölüme atılır.

Savaş meydanında, mücahidlerin savaş çığlıklarına Tanrının gür sesi de karışır…

“Kâfirleri nerede görürseniz, boyunlarını vurun!” (Muhammed Suresi, Ayet: 4)

“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 73)

Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin.” (Enfal Suresi, Ayet: 69)

Yukarıdaki ayetler ve yüzlercesi “İslam, barış ve hoşgörü dinidir; çiçek böcek dinidir” diyenlere ithaf olunur. İnternette kafa kesme görüntüleriyle gündeme gelen ve yakın bir geçmişte terk-i diyar eyleyen El Kaide’nin Irak lideri Ürdün asıllı Zerkavi’yi suçlamak aslında yanlış. Zerkavi, inancının gereğini yerine getiren samimi bir Müslümandı. Ardından gelen talebeleri (Irak-Şam İslam Devleti) de, hocalarından miras aldıkları vahşetin boyutunu bir tık daha yükseğe taşıdılar.

İslam’ın terörle anılmasında ve İslamofobinin oluşmasında suçlu aranacaksa bu Batı değil, yukarıdaki ayetlerdir.

Ülkesini bu gözü dönmüş barbarlara karşı savunmanın erdemi ve onuru dışında hiçbir kazancı olmayan işgale uğramış ülkenin yiğit insanları ise, savaş sona erdiğinde hayatlarının en büyük utancını yaşamakla yüz yüze kalırlar. Artık kendileri köle; karıları ve kızları Müslümanların alınır-satılır cariyeleri; malları ise paylaşılmaya hazır birer ganimettir.

Normal zamanlarda çiçekten, böcekten bahseden sevgi kelebeği gaziler, savaş sonrası başkalarının alınteri olan ganimetleri paylaşırken birer vahşi köpeğe dönerler. Hatta kimi zaman savaş ganimetlerini paylaşamayıp birbirlerini ısırdıkları da görülür.

Bu gerçekler bilinmeden, şeriatla idare edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun (1299-1922) neden komşularıyla sürekli savaş halinde olduğunu anlamak olanaksızdır. Altı asır boyunca üç kıtayı cehenneme çeviren Osmanlı’nın geride bıraktığı toz bulutu ardında kalan en önemli gerçek, sanırım bu olsa gerek…

Ne güzel; hiçbir değer üretme; vahşi bir köpek gibi saldır, talan et, vur, kır; sorarlarsa, “buraları fethediyorum(!)” de.

Yüce hakanımız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, 1453 ( 1+4+5+3= 13) yılında peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olarak İstanbul’u fethetti(!)

“İstanbul elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan; onu fetheden asker ne güzel askerdir.” (Muhammed)

Tarih kitaplarındaki, “Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme nedenlerinden biri de ganimet gelirlerinin azalmasıdır” şeklindeki tespiti, objektif ve doğru bir tespit olarak değerlendiriyor; din savaşlarında ülkesini korumak adına canlarını ve mallarını kaybedenlerin acılarını yürekten paylaşıyorum.

Geçmişi geri getiremezsek de en azından fetihleri kutlamayarak atalarımızın cinayetlerine ortak olmayalım. Eğer mutlaka kulayacaksak; “fetih”, “tebliğ” gibi dini kılıflarla şirin gösterilmeye çalışılan cinayetleri değil de haklı ve meşru bir savaş olan Kurtuluş Savaşı’nı kutlamalıyız.

İslam, hayatın her alanını kuşatan ender dinlerden biridir. Ekonomik konuları da unutmamış bu alanda da çeşitli düzenlemeler yapmıştır.

Bu düzenlemeleri incelediğimizde İslam’ın sosyal adaleti sağlamaktan çok uzak oluğunu görürüz. Sosyal adalet, sadaka ve zekâtla sağlanmaya çalışılmışsa da bu, toplumda dilencilik ve miskinlik gibi çürümelere yol açmıştır.

İslam, özel mülkiyeti savunduğundan, modern ekonomik modellerden kapitalizme daha yakın durmaktadır.

Bunu, dini referans olarak en önemli kaynak olan Kuran’ın satır aralarını çok dikkatli okuyunca görebiliyorsunuz.

“İnsanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları kamulaştırmayın.” (Bakara Suresi, Ayet: 188)

İslam, sosyal sınıflardan burjuva yanında yeralır. Muhammed’in sözleri, bunu açıkça orataya koymaktadır: 

“Veren el, alan elden üstündür.” (Muhammed)

“Miraçta cennet ve cehennem bana gösterildi. Gördüm ki, cehennem ahalisinin çoğunluğu kadınlar ve fakirlerdi. (Muhammed)

“Fakirlik fitnesinin şerrinden Allah’a sığınırım.” (Muhammed)

“Kuvvetli mümin, zayıf müminden daha hayırlıdır.” (Muhammed)

İslam’da çevre duyarlılığına örnek olarak gösterebileceğimiz bir kayda rastlayamıyoruz. Aksine kimi hayvanlara ayrımcılık yapan düzenlemeler söz konusu.

Hayvanlar; doğayı birlikte paylaştığımız, her birinin besin zinciri ve ekolojik denge açısından çok önemli görevleri olan, saygıdeğer dostlarımızdır. “Domuz” örneğinde olduğu gibi, bu dostluğa gölge düşürecek şekilde onların iç hukukuna müdahale etmek, birini diğerinden üstün görmek hatta “pis” diye nitelemek biz insanlara yakışmaz. 

Domuz da hayvanlar âleminin en az deve kadar seçkin bir üyesidir. Elbette bu tespit; Gayrimüslimleri ve kendini aydın zanneden “cahil” Müslümanları, “domuzları” bağlar, cami cemaatini değil.

“Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.”  (Bakara Suresi, Ayet: 173)

“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar, putlar adına boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.” (Maide Suresi, Ayet: 3)

İslam’da düşünce özgürlüğü yoktur.

“Mürtedin (dinden çıkanın) katli vaciptir.” (İslam Hukuku)

“Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahrette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar. (Bakara Suresi, Ayet: 217)

“İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 90)

642 yılında, içerisinde Helenistik kültüre ait 900 bin ciltten den fazla el yazması eser bulunan İskenderiye Kütüphanesi bizzat Hazreti Ömer tarafından yakılmıştır. Abbasilere son veren tahammülsüz ve bağnaz Moğol hakanı Hülagü, Bağdat’ı işgal ettiğinde Bağdat Kütüphanesi’ni yakma fikrini, kimbilir belki de Hazreti Ömer’den aldı!  

Arapça kelime anlamı “teslim olmak” olan İslam’da bir tür mafya geleneği hâkimdir: Bir kere Müslüman oldun mu, bir daha çıkamazsın, cesedin çıkar(!)

“Mürtedin (dinden çıkanın) katli vaciptir.” (İslam Hukuku)

Bir Müslüman asla “ben laikim” diyemez. Çünkü çağdaş yaşamın kalesi olan laiklikteki “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması”  ilkesi İslam itikadına aykırıdır. Bu ilkeyi benimsediğini söyleyen Müslüman anında aforoz edilir ve layık olduğu yer gönderilir.

“Allahın indirdiği (şeriat hükümleri) ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet: 44)

İslam, toplumsal kuralların kendisi dışında, “modern yaşamın ihtiyaçları” ya da “ortak akıl” gibi kriterler baz alınarak düzenlenmesine izin vermez, gerektiğinde bunu “dinden çıkma” gerekçesi sayarve ağır şekilde cezalandırma yoluna gider.

Oysa bu durumu ilke olarak kabul etmek, bir dizi toplumsal çelişkiyi ve aksaklığı beraberinde getirecektir.

Toplumda A dinine göre yapılan bir düzenleme, B dinine mensup olanları asla bağlamaz. Örneğin; şeriat hükümlerine göre recm cezasıyla cezalandırılan zina suçu, günümüzün Türk Medeni Kanunu’na göre suç olmayıp sadece bir boşanma nedenidir. Bu durumda B dinine mensup insanlara zulm edilmiş olur.

Şeriatın egemen olduğu İslam ikliminde sanatçı yetişmez. Resim yasak (Muhammed’in karikatürü bu yasağa dâhil); heykel yasak (put); müzik yasak (erkekler tarafından, çalgı aletleri kullanmadan söylenen marşlar, ilahiler ve annelerin söylediği ninniler hariç), felsefe yasak (itikada aykırı)… Sabah akşam papağan gibi analamını bilmeden Kuran okumak ise sonuna kadar serbest…

Şu tespiti yapmakta hiçbir beis yok: Bir ayağı Ortaçağ’da olan bir insan asla çağdaş değerleri özümseyemez ve demokrasi dışındaki hiçbir sistem tüm sınıfsal katmanlardan insanları bir arada tutmaya muktedir değildir.

Laiklik aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünün de teminatıdır. Çünkü laik bir ülkede herkes istediği bir dine inanma ya da inanmama özgürlüğüne sahiptir. Laiklik ilkesi bu yönüyle de insanlığın en önemli kazançlarından biridir.

Rönesans akımının önünü açtığı ve 1789 Fransız İhtilal’i ile doruk noktasına ulaşan, Avrupalının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği laiklik, bize Atatürk tarafından altın tepside sunulmuştur.

Laiklik, Ortaçağ karanlığında “Dünya tepsi gibi düz değil, yuvarlaktır.” dediği için engizisyon mahkemelerinde idamla yargılanan Galilei gibi aydınların kanları üzerinde yükselmiş önemli bir toplumsal değerdir. Pek çok aydın, sözünü geri alarak hayatını kurtaran Galilei kadar şanslı değildi: Jeanne d’Arc (1412-1431), Giordano Bruno (1548-1600) gibi bazı aydınlar Katolik klisesine bağlı engizisyon mahkemelerinde yargılanıp diri diri yakılarak idam edildiler. Geriye dönüp baktığımızda insanlık tarihinin, din ve mezhep savaşlarında yaşamlarını yitiren insanların trajik hikâyeleriyle dolu olduğunu görürüz.

Farklı bir mezhep ya da dinden birinin seni, istemediğin herhangi bir inanca veya eyleme zorlayamamasının teminatıdır da laiklik.

Laikliğin hüküm sürdüğü bir toplumda; bir birey akşam iş dönüşü, başkasının özgürlüğünü kısıtlamamak kaydıyla bir barda birasını yudumlayıp yorgunluk atarken; bu esnada bir başka birey bir mabette huzur içinde ibadetini yapıyor olabilir.

Keza herkes, başkalarına kendi inancını dayatmamak kaydıyla, istediği dini veya felsefi düşünceyi benimseyip düşüncesini açıklama/açıklamama hakkına da sahiptir.

Ancak tüm bu anlattığımız bidat fikirler İslam’ı bağlamaz, İslam’ı bağlayan şu ayetlerdir.

“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahret gününe inanamayan, Allah ve resulunun haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek (ayağınızı öpüp) elleriyle cizye (vergi) verinceye kadar savaşın. (Tevbe Suresi, Ayet: 29)

Alın size laiklik! Bu günleriniz iyi günleriniz, kıymetini bilin… Bol bol zina edin; kıçınızı başınızı açın; rakı sofraları kurup dansöz oynatın (tabi paranız varsa); “hamdolsun, Atatürk’ün izinde müslümanım” deyin…

Kıyamete az bir zaman kala Mehdi gelecek, gökten yere inen Mesih İsa ile el ele verip tekrar İslam devletini kuracak ve tıpkı Muhammed’in zamanında olduğu gibi yeniden İslam’ın altın çağı yaşanacak.

“Kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlayacaktır!” (Tevbe Suresi, Ayet: 32)

“Onlar ağızlarıyla Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbûki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır. (Saf Suresi, Ayet: 8)

Müslümanlar için demokrasi sadece ama sadece hedefe giden yolda bir “araç”tır, onu ideal bir toplum düzeni olarak görmezler. Bu bağlamda Müslümanların mevcut toplumsal düzene sadık kalmaları asla beklenemez.

“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” (Nisa Suresi, Ayet: 144)

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 23)

“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım (!) olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin.” (Mümtehine Suresi, Ayet: 1)

“O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kuranla) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!” (Furkan Suresi, Ayet: 52)

“Ey peygamber! Allahtan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.” (Ahzab Suresi, Ayet: 1)

“Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.” (Ahzab Suresi, Ayet: 48)

“Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (putlara tapmaya) döndürülür de hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 149)

Müslümanlara göre inanmayanlar bir pisliktir. Fazla söze gerek yok…

“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 28)       

Benzer ayetler çoğaltılabilir. Sonuç itibariyle; demokratik sistem, bu sistemin en önemli bileşenlerinden bir siyasi parti, bu siyasi partinin demokratik süreçlerden geçerek iktidara gelmesi gibi olgular Müslümanlar için bağlayıcı değildir.

Elbette Müslümanların, Müslüman olmayan bir otoriteye boyun eğmeyecek olmaları, takiyye yapmayacakları anlamına gelmiyor.

Evet, takıyye! Demokrasinin nimetlerinden yararlanmayı sürdürürken demokrasiyi yıkıp yerine şeriat esaslarına dayalı bir İslam devleti kurma niyetini gizlemek. Ya da demokratik düzende başörtüsü yasağını “antidemokratik” bir uygulama olarak tanımlarken şeriat devletinde “içki yasağını” savunmak.

Bir şeyi anlamak da gerçekten zor; başörtüsü bir “özgürlük”  değil, Müslüman kadınlara saçını açma “yasağı” ve Müslüman kadınlar da bu yasağın özgürleşmesi için mücadele ediyorlar. Bu paradoksa “Allah Müslüman kadınlara akıl versin!” diyerek virgül koyuyor ve antidemokratik başörtüsü yasağının kalkmasını diliyoruz. 

İlk başlarda insani ve masum gerekçelerle Muhammed tarafından cevaz (izin) verilen takıyye yapma, sonradan gelenek bir halini almış, yerli yersiz her alanda kullanılarak koskoca İslam Ümmeti’ni güvenilmez, ikiyüzlü ve sahtekâr konumuna düşürmüştür.

Elbette Müslüman toplumu ahlaki açıdan çürütüp yozlaştıran “takıyye” illetinin yaygınlaşmasında, Muhammed’in devlet geleneğini iyi bilmemesinin büyük payı olduğunu söylemek mümkün. Bu örnek, sorumsuz davranan devlet adamının yaptığı yanlışın kendisiyle sınırlı kalmayacağı emsal/ölçü oluşturacağı gerçeğinin, Muhammed tarafından bilinmediğine de delalet eder.

“İmam osurursa, cemaat sıçar.” (Türk Atasözü) 

Dilerseniz Mekke döneminde geçen bir olayı aktararak bu konunun kökenine etimolojik bir yolculuk yapalım.

İslam tarihinin kötü adamlarından Ebu Cehil, eline geçirdiği bir grup Müslüman’a işkence yaparak onları dinlerinden döndürmeye çalışmakta ve kendi aklınca “tebliğ” yapmaktadır. Bu işkenceye maruz kalan sahabelerden Sümeyye, dininden dönmeyi reddederek Ebu Cehil’in işkencesi altında can verir, şehitlik makamına yükselir. Bu işkenceye tanık olan bir başka sahabe olan Ammar bin Yasir, gerçek niyetini gizleyerek, dininden döndüğünü, söyler ve işkenceden kurtulur. Daha sonra yaptığından pişmanlık duyan Ammar b. Yasir, yaşadığı olayı Muhammed’e anlatır; Muhammed de yaptığı şeyin doğru olduğunu söyleyerek bu davranışını onaylar ve böylelikle de takıyyenin de yolunun açmış olur.

Muhammed bir şeyi onaylar da Tanrı durur mu, derhal ayet gönderir ve o da takiyyeyi onaylar.

“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmak amacıyla yapılanlar bunun dışındadır.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 28)

Benzer bir durumu “muta nikâhı” olayında da görmek mümkün. 629 yılında Zeyd bin Harise komutasındaki İslam ordusu, daha önce Bizans valisi tarafından şehit edilen İslam elçisi Haris bin Umeyr’in öcünü almak için Bizans ordusuyla savaşa tutuşur. Muhammed, bu savaşta eşlerinden uzakta kalan askerlerin cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri için geçici nikâh yapmalarına izin verir ve yine İslam coğrafyasını ahlaki jenerasyona uğratacak yeni bir uygulamanın daha önünü açmış olur. Günümüzde Şii mezheblerince normal zamanlarda da uygulanmaya devam edilen bu nikâh, uzun bir süre Müslümanlar arasında tartışma ve istismar konusu olmuştur.

Müslüman âlimlerin cevaplamaları için bir soru da biz sorarak tartışmaya müdahil olalım.

Eşlerinden uzaktaki erkeklere muta nikâhı serbest de eşlerinden uzakta kalan kadınlara neden yasak? Yoksa Tanrı kadın-erkek ayrımı mı yapıyor? 

İslam’ın karışmadığı alan yok gibidir, her konuda bir fikri vardır, eşcinsellik konusunda bile… Dilerseniz şimdi birinci ağızdan eşcinselliğin bir “ cinsel tercih” mi, yoksa “sapıklık” mı olduğunu öğrenelim.

“Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu (homoseksüelliği) mu yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.”demişti. Kavminin cevabı: “Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları; çünkü bunlar fazla temizlenmiş insanlarmış.” demekten başka bir şey olmadı. Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. Ve üzerlerine taş yağmuru yağdırdık. Bak ki, günahkârların sonu nasıl oldu. (Araf Suresi, Ayet: 80-84)         

Hikâyeden anladığımız kadarıyla; Sodom (ve Gomore) şehrindeki sapıklar, Lut peygamberi dinlemeyip, gay’lik yapmışlar ve ardından daha dünyadayken Tanrı’nın gazabına uğramışlar, başlarına taş yağmış.

İsterseniz o dehşet gecesine geri dönelim:

“Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.” (Hicr Suresi, Ayet: 73-74)

Buraya kadar konunun değişik boyutlarını mercek altına aldık. Müslümanların kültür backgroundunu ve hangi sosyolojik zemin üzerinde yükseldiğinin anlamaya çalıştık.

Görüldüğü gibi, 10. yüzyılın ilk yarısında Müslüman olan Türklere, İslam’ın barbarlık ve cehalet dışında katabileceği bir değer yoktur.

Bu bölümü noktalarken okurlara karmaşık (!) bir soruyla veda edelim: Kodlarını çözdüğümüz İslam, İstanbul gibi büyük metropollerin kenar mahallelerinde yaşayan yoksul halka  “sadaka” dışında ne verebilir?

Görülen o ki, bu sorunun yanıtını bir Marx bir de toplumun mutlu azınlığı biliyor.

Son sözü Karl Marx’a bırakalım…

“Din toplumların afyonudur!” (Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, 1843)

Osman Akyol

 

Bu makale, Osman Akyol’un İlahi Adalet Komünizm kitabından alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Osman Akyol, İlahi Adalet Komünizm, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2012

  Bu yazı 2925 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
PUAN DURUMU
Takım O G M B A Y P AV
1 Galatasaray 25 19 3 3 52 19 60 +33
2 Fenerbahçe 24 17 4 3 61 26 54 +35
3 Beşiktaş 25 14 4 7 45 25 49 +20
4 Adana Demirspor 25 12 4 9 47 27 45 +20
5 Trabzonspor 25 13 7 5 42 32 44 +10
6 Başakşehir FK 24 12 7 5 34 26 41 +8
7 Kayserispor 25 12 11 2 39 36 38 +3
8 Konyaspor 25 8 7 10 29 27 34 +2
9 Fatih Karagümrük 24 7 7 10 51 47 31 +4
10 Antalyaspor 25 8 13 4 32 40 28 -8
11 Alanyaspor 25 7 11 7 35 46 28 -11
12 Sivasspor 25 7 12 6 31 38 27 -7
13 Kasımpaşa 25 7 13 5 31 44 26 -13
14 Gaziantep FK 25 6 12 7 31 39 25 -8
15 MKE Ankaragücü 24 7 13 4 27 37 25 -10
16 İstanbulspor 24 7 14 3 27 48 24 -21
17 Giresunspor 24 5 11 8 23 42 23 -19
18 Hatayspor 24 6 13 5 19 47 23 -28
19 Ümraniyespor 25 5 13 7 33 43 22 -10
Takım O G M B A Y P AV
1 Samsunspor 26 15 2 9 46 19 54 +27
2 Eyüpspor 26 16 5 5 34 18 53 +16
3 Pendikspor 26 13 5 8 40 21 47 +19
4 Çaykur Rizespor 25 12 3 10 40 20 46 +20
5 Keçiörengücü 26 13 6 7 42 30 46 +12
6 Sakaryaspor 26 15 10 1 42 34 46 +8
7 Bodrumspor 26 12 9 5 39 28 41 +11
8 Manisa FK 25 10 6 9 34 28 39 +6
9 Boluspor 25 10 7 8 30 29 38 +1
10 Bandırmaspor 25 10 8 7 37 40 37 -3
11 Göztepe 25 10 9 5 24 20 35 +4
12 Tuzlaspor 26 8 14 4 31 39 28 -8
13 Altay 26 7 11 8 28 33 25 -5
14 Adanaspor 26 6 13 7 32 46 25 -14
15 Erzurumspor FK 25 7 12 6 28 35 24 -7
16 Altınordu 25 5 15 5 22 43 20 -21
17 Gençlerbirliği 25 4 16 5 26 43 17 -17
18 Denizlispor 26 5 16 5 25 45 17 -20
19 Yeni Malatyaspor 26 4 15 7 22 51 16 -29
Takım O G M B A Y P AV
1 Kocaelispor 27 17 3 7 55 25 58 +30
2 Van Spor FK 27 16 4 7 38 18 55 +20
3 Bucaspor 1928 27 15 4 8 41 17 53 +24
4 Ankara Demirspor 27 15 5 7 46 20 52 +26
5 1461 Trabzon FK 27 15 5 7 37 17 52 +20
6 İskenderunspor A.Ş. 27 15 5 7 38 22 52 +16
7 Karacabey Belediye Spor 27 13 5 9 37 23 48 +14
8 Zonguldak Kömürspor 27 13 10 4 31 29 43 +2
9 Serik Belediyespor 27 10 8 9 36 30 36 +6
10 Kırklarelispor 27 8 9 10 24 23 34 +1
11 Fethiyespor 27 9 12 6 29 37 33 -8
12 Sarıyer 27 7 10 10 29 37 31 -8
13 Kırşehir FSK 27 6 9 12 25 30 30 -5
14 Etimesgut Belediyespor 27 7 11 9 30 38 30 -8
15 Kastamonuspor 27 7 14 6 25 36 27 -11
16 Adıyaman FK 26 5 13 8 22 37 23 -15
17 Uşak Spor 27 5 17 5 22 47 20 -25
18 Balıkesirspor 27 4 15 8 19 43 17 -24
19 Diyarbekir Spor 26 2 15 9 18 46 15 -28
20 Pazarspor 27 1 16 10 17 44 13 -27
Takım O G M B A Y P AV
1 Yeni Mersin İY 24 15 3 6 31 13 51 +18
2 Karaköprü Belediyespor 24 13 6 5 34 20 44 +14
3 52 Orduspor FK 24 13 6 5 37 24 44 +13
4 Belediye Derincespor 24 12 4 8 33 22 44 +11
5 Belediye Kütahyaspor 24 11 3 10 37 24 43 +13
6 Karşıyaka 24 11 6 7 31 18 40 +13
7 Nevşehir Belediyespor 24 11 6 7 34 27 40 +7
8 1954 Kelkit Bld.Spor 24 7 6 11 21 19 32 +2
9 Hacettepe 1945 24 8 10 6 31 32 30 -1
10 Ağrı 1970 Spor 24 7 8 9 19 22 30 -3
11 Elazığspor 24 8 10 6 27 33 30 -6
12 1922 Konyaspor 24 8 12 4 25 35 28 -10
13 Çatalcaspor 24 7 12 5 27 31 26 -4
14 Amasyaspor Futbol Kulübü 24 6 11 7 21 31 25 -10
15 Şile Yıldızspor 24 4 10 10 19 31 22 -12
16 Edirnespor 24 6 16 2 19 36 20 -17
17 Yomraspor 24 4 13 7 18 27 19 -9
18 Eskişehirspor 24 4 13 7 27 46 19 -19
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 02/04/2023 Başakşehir FK vs MKE Ankaragücü
 02/04/2023 Fenerbahçe vs Beşiktaş
 02/04/2023 Galatasaray vs Adana Demirspor
 02/04/2023 Giresunspor vs Alanyaspor
 02/04/2023 İstanbulspor vs Fatih Karagümrük
 02/04/2023 Trabzonspor vs Kayserispor
 02/04/2023 Ümraniyespor vs Konyaspor
 09/04/2023 Beşiktaş vs Giresunspor
 09/04/2023 Fatih Karagümrük vs Fenerbahçe
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 24/03/2023 Denizlispor vs Boluspor
 24/03/2023 Samsunspor vs Altınordu
 25/03/2023 Keçiörengücü vs Gençlerbirliği
 25/03/2023 Tuzlaspor vs Göztepe
 25/03/2023 Altay vs Manisa FK
 26/03/2023 Bodrumspor vs Erzurumspor FK
 26/03/2023 Eyüpspor vs Çaykur Rizespor
 28/03/2023 Boluspor vs Samsunspor
 28/03/2023 Altınordu vs Denizlispor
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 25/03/2023 Balıkesirspor vs Serik Belediyespor
 25/03/2023 Fethiyespor vs Kocaelispor
 25/03/2023 Kırklarelispor vs Bucaspor 1928
 25/03/2023 Pazarspor vs Kırşehir Futbol Spor Kulübü
 25/03/2023 Uşak Spor vs Sarıyer
 25/03/2023 Van Spor FK vs Karacabey Belediye Spor
 25/03/2023 Zonguldak Kömürspor vs Etimesgut Belediyespor
 25/03/2023 1461 Trabzon FK vs Ankara Demirspor
 29/03/2023 Bucaspor 1928 vs Uşak Spor
 29/03/2023 Etimesgut Belediyespor vs Van Spor FK
 29/03/2023 Sarıyer - Balıkesirspor Balıkesirspor ligdeki son 12 maçında hiç kazanamadı  Sarıyer yenilmez
 29/03/2023 Sarıyer - Adıyaman FK Adıyaman FK ligde deplasmandaki son 13 maçında hiç kazanamadı  Sarıyer yenilmez
 29/03/2023 Etimesgut Belediyespor - Van Spor FK Van Spor FK ligdeki son 14 maçında hiç kaybetmedi  Van Spor FK yenilmez
 29/03/2023 Ankara Demirspor - Diyarbekir Spor Diyarbekir Spor ligde deplasmandaki son 14 maçında hiç kazanamadı  Ankara Demirspor yenilmez
 29/03/2023 Bucaspor 1928 - Uşak Spor Bucaspor 1928 ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi  Bucaspor 1928 yenilmez
 29/03/2023 Kırşehir Futbol Spor Kulübü - Fethiyespor Kırşehir Futbol Spor Kulübü ligde evindeki son 6 maçında hiç kaybetmedi  Kırşehir Futbol Spor Kulübü yenilmez
 29/03/2023 Serik Belediyespor - Pazarspor Pazarspor ligdeki son 16 maçında hiç kazanamadı  Serik Belediyespor yenilmez
Tarih Ev Sahibi Sonuç Konuk Takım
 25/03/2023 Belediye Derincespor vs 52 Orduspor FK
 26/03/2023 Edirnespor vs Karşıyaka
 26/03/2023 Elazığspor vs Belediye Kütahyaspor
 26/03/2023 Eskişehirspor vs 1954 Kelkit Bld.Spor
 26/03/2023 Hacettepe 1945 vs Amasyaspor Futbol Kulübü
 26/03/2023 Karaköprü Belediyespor vs Yomraspor
 26/03/2023 Nevşehir Belediyespor vs Yeni Mersin İdman Yurdu
 26/03/2023 Şile Yıldızspor vs Ağrı 1970 Spor
 26/03/2023 1922 Konyaspor vs Çatalcaspor
 26/03/2023 Şile Yıldızspor - Ağrı 1970 Spor Ağrı 1970 Spor ligdeki son 9 maçında hiç kazanamadı  Şile Yıldızspor yenilmez
 26/03/2023 Edirnespor - Karşıyaka Karşıyaka ligde deplasmandaki son 6 maçında hiç kazanamadı  Edirnespor yenilmez
HABER ARŞİVİ
GAZETEMİZ
Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
ŞANS OYUNLARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI