Afganistan’ın 25 yıl aradan sonra tekrar Taliban kontrolüne geçmesi tehdidiyle birlikte, aslında güncelliğini hiç kaybetmeyen, o bilindik soru tekrar dünya ve Türkiye gündemini meşgul etmeye başladı: Şeriat Yirmibirinci yüzyılın ihtiyaçlarını karşılar mı?
İslam/şeriat, insanlığın şu anda elde etmiş olduğu kazanımların çok çok gerisindedir. İslam hukukunu incelediğimizde karşımıza tipik bir ortaçağ feodal düzeniyle karşılaşırız. Bunu söylerken elbette İslam’ın on dört asır önceki Arap toplumuna indiği gerçeğini de yadsımıyoruz. İndiği asırda bir “devrim”, en azından bir tarihsel ve toplumsal bir “ilerleme”, “umut” olması doğal.
İslam; insan hakları, demokrasi, kadın-erkek eşitliği, düşünce özgürlüğü, sendikal haklar, eşcinsellik ve çevre gibi konularda çağın çok gerisindedir. Oysa İslam, Tanrı’nın insanlara gönderdiği genel geçer kurallar bütünü olsaydı çağımızı da kapsar ve ihtiyaçlarını karşılardı.
İslam’daki yönetim biçimi halifelik olmakla birlikte bu ilerleyen zaman içinde padişahlığa/saltanata evrilmiştir.
Toplumsal kurallar, çağdaş hukuk normlarına göre değil, dogmatik (doğruluğu tartışılamayan) şeriat hükümlerine göre düzenlenir.
Padişah ya da halife, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir/gölgesidir.
Şeriatın hüküm sürdüğü bir ülkede, Müslümanlar dışında kalan topluluk anlamına gelen Gayrimüslimler, cizye (varlık) vergisi vermek zorundadır.
Şimdi bu genel çerçeveden çıkıp ayrıntılara girelim. Padişahlık bilindiği gibi babadan oğla geçer ve ülkenin tamamı padişah hanedanının mülkü sayılır. Padişahlar, babalarının çiftliği olan ülkede diledikleri gibi yaşarlar, hiçbir kişi ya da kuruma hesap vermezler, ağızlarından çıkan söz kanun sayılır.
Halk, Hindistan’daki kast sistemini andıran sosyal sınıflara ayrılmış olmakla birlikte, genel olarak padişahın kulu sayılır.
Biat etme, ilk örneğine Muhammed öldükten sonra gelen dört halife döneminde rastladığımız, halifelikte bir seçim yöntemi olarak kullanılmakla birlikte padişahlıkta da şeklen varlığını sürmüştür. Bilindiği gibi dört halife döneminde baştaki halife öldüğü zaman, İslam ümmeti daha çok kime biat ediyorsa o halife seçiliyordu. Ancak burada da, padişahlıkta da olduğu gibi, demokratik bir seçim sürecinden ve objektif kriterlerden söz etmek mümkün değil.
Şimdi bir de; İslam’ın, uzun süre yönetim biçimi olarak örnek aldığı, Ortaçağ’da 9. yüzyılda Fransa’dan çıkıp tüm Avrup’ya yayılan derebeylik (feodalite) rejimine bir göz atalım.
Bu sistemde toprağın mülkiyeti, içindekilerle birlikte, senyörler denen derebeylerine aitti. Yani toprağa bağımlı köleler olan köylüler, üzerinde yaşadıkları topraklarla birlikte toprak ağaları tarafından alınıp satılıyordu.
Feodalitede halk; soylular (senyörler), rahipler, burjuvalar ve köylüler diye sosyal sınıflara ayrılıyordu.
Skolastik düşüncenin hâkim olduğu feodal düzende din adamları yönetimde söz sahibiydi. Kilisenin; dinden çıkarma (aforoz), bir bölgeyi dinsel faaliyetlerden men etme (enterdi) ve para karşılığı günah çıkarma ya da cennetten yer satma (endülüjans) gibi yetkileri vardı.
Papa, Ortaçağ’da egemenliklerini dine dayandıran kralların krallıklarını taç giydirerek onaylıyordu. Bu yüzden Ortaçağ Avrupasında Papa’nın yönetimde söz sahibi olduğunu söylemek mümkün.
Özetle feodal düzende din adamları, iktidarı karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde kral ya da derebeyiyle paylaşıyordu.
İslamın ilk yıllarında halifelik seçimleri genelde sıkıntılı geçmiştir. Hakem Olayı’yla iktidara gelen Muaviye yerine oğlu Yezid’i veliaht ve halife ilan edince, İslam dünyasından itirazlar gelmekte gecikmedi.
Muaviye’nin halifeliği babadan oğula geçen bir “saltanat”a dönüştürmesine itiraz edenler arsında Muhammed’in torunu Hüseyin de vardı. Yezid’in halifeliğini haklı olarak tanımayan Hüseyin, seçim yapılmasını talep ederek Küfe’ye doğru yola çıktı.
10 Muharrem 680 yılında Kerbela’da önleri kesilen Hüseyin ve beraberindekiler, Emevi halifesi Yezid’in komutanlarından Ubeydullah tarafından acımasızca kılıçtan geçirildi.
Bu olaydan sonra Müslümanlar; Aleviler ve Sünniler olmak üzere iki gruba ayrıldı.
İslam coğrafyasındaki saltanat kavgaları bu olayla sınırlı kalmamış; Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yaşanmaya devam etmiştir.
“Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur.” (Enam Suresi, Ayet: 165)
İslam, çok ilkel kurumlar olan köleliği ve cariyeliği onaylamakla kalmamış bu konuda düzenlemeler de getirmiştir.
“Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa zorlamayın.” (Nur Suresi, Ayet: 33)
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye ve hizmetçilerinize) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisa Suresi, Ayet: 36)
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!” (Bakara Suresi, Ayet: 177)
“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size ayetlerini açıklıyor; umulur ki, şükredersiniz!” (Maide Suresi, Ayet: 89)
“Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere (köle, cariye ve hizmetçilere) verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” (Nahl Suresi, Ayet: 71)
“Kadınlardan zıhar (bir erkeğin ‘boş ol’ diyerek karısını boşaması) ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Mücadele Suresi, Ayet: 3)
İslam; kadın-erkek eşitsizliğini savunur. Erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna inanmamızı, miras paylaşımında; erkeğe bir, kadına yarım pay vermemizi emir buyurur.
“Miras taksiminde erkek çocuklara kız çocukların iki misli pay verin.” [Nisa (Kadın) Suresi, Ayet: 11]
Üstelik kadınlar yönetici olamadıkları gibi, cami imamı hatta peygamber hiç olamazlar.
“Allahın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.” (Nisa Suresi, Ayet: 34)
Mahkemelerde bir erkeğin şahitliği, iki kadının şahitliğine denktir.
“… Erkeklerden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın olsun.” [Bakara (İnek) Suresi, Ayet: 282]
1 erkek = 2 kadın (!)
Bir erkek dört kadınla evlenebilir, ama bir kadın iki erkekle bile evlenemez. Erkeklerin grup seks fantezilerine sıcak bakan Tanrı, kadınlara bu konuda aynı anlayışı göstermez, hatta bu tavrını ahrette de sürdürür(?)
1 erkek = 4 kadın (!)
“Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da cariyelerinizle yetinin.” (Nisa Suresi, Ayet: 3)
Cennette mümin erkeklere çocuk pornosunu çağrıştıran “iri gözlü ve göğüsleri yeni tomurcuklanmış” hurilerden en az yetmiş bin tane vaat edilirken, kadına sadece kocası vaat edilir.
“Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır.” (Saffat Suresi, Ayet: 48)
“Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.” (Saffat Suresi, Ayet: 49)
“Şüphesiz takva sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri yeni tomurcuklanmış kızlar, içki dolu kâseler vardır.” (Nebe Suresi, Ayet: 31, 32, 33, 34)
İslam ülkelerinin, bir köşede oturup kendisine yiyecek ve para verilmesini bekleyen miskinler ve dilenciler cenneti olmasının h,kmetini anlamak için, böyle bir yaşamı seçen insanların kendilerinden çok; İslam’ın, hangi sosyolojik zemin üzerinde yeşerdiğine bakmak gerek. Elbette buradan Batı’yı artı değerler sistemi olarak gördüğümüz sonucu çıkarılmasın.
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!” (Bakara Suresi, Ayet: 177)
İslam, çağdaş hukuka kapılarını tamamen kapatmıştır. Müslümanların katı şeriat kurallarına uymak dışında başka da alternatifleri yoktur.
“Allahın indirdiği (şeriat hükümleri) ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet: 44)
Müslümanlara farz olan İslam’ı tebliğ etme görevi (ilayı kelimetullah); din savaşları ve terörün kaynağı durumundadır.
“İslamofobiye Müslümanların nagatif katkısı yokmu?” diyenlere yanıtı aşağıdaki ayet bir güzel veriyor.
“Fitne kalkıp din yalnız Allah’ın dini (İslam) oluncaya kadar kâfirlerle savaşın.” (Enfal Suresi, Ayet: 39)
İslam’ın (tebliğin) nasıl terörün ve din savaşlarının ideolojik arka planı olduğunu aşağıdaki algoritma ile görelim.
Eli kılıç tutan her Müslüman’a cihad farzdır.
“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (Tevbe Suresi, Ayet: 41)
Savaş çoğu kere, bir savaş makinesi olan Müslümanların zaferiyle sonuçlanır. Çünkü savaşırken şehit olan mücahitlere (İslam savaşçılarına) cennet vaat edilmiştir. Böyle bir moral ve motivasyona sahip mücahidler savaşta hiç gözünü kırpmadan ölüme atılır.
Savaş meydanında, mücahidlerin savaş çığlıklarına Tanrının gür sesi de karışır…
“Kâfirleri nerede görürseniz, boyunlarını vurun!” (Muhammed Suresi, Ayet: 4)
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 73)
“Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin.” (Enfal Suresi, Ayet: 69)
Yukarıdaki ayetler ve yüzlercesi “İslam, barış ve hoşgörü dinidir; çiçek böcek dinidir” diyenlere ithaf olunur. İnternette kafa kesme görüntüleriyle gündeme gelen ve yakın bir geçmişte terk-i diyar eyleyen El Kaide’nin Irak lideri Ürdün asıllı Zerkavi’yi suçlamak aslında yanlış. Zerkavi, inancının gereğini yerine getiren samimi bir Müslümandı. Ardından gelen talebeleri (Irak-Şam İslam Devleti) de, hocalarından miras aldıkları vahşetin boyutunu bir tık daha yükseğe taşıdılar.
İslam’ın terörle anılmasında ve İslamofobinin oluşmasında suçlu aranacaksa bu Batı değil, yukarıdaki ayetlerdir.
Ülkesini bu gözü dönmüş barbarlara karşı savunmanın erdemi ve onuru dışında hiçbir kazancı olmayan işgale uğramış ülkenin yiğit insanları ise, savaş sona erdiğinde hayatlarının en büyük utancını yaşamakla yüz yüze kalırlar. Artık kendileri köle; karıları ve kızları Müslümanların alınır-satılır cariyeleri; malları ise paylaşılmaya hazır birer ganimettir.
Normal zamanlarda çiçekten, böcekten bahseden sevgi kelebeği gaziler, savaş sonrası başkalarının alınteri olan ganimetleri paylaşırken birer vahşi köpeğe dönerler. Hatta kimi zaman savaş ganimetlerini paylaşamayıp birbirlerini ısırdıkları da görülür.
Bu gerçekler bilinmeden, şeriatla idare edilen Osmanlı İmparatorluğu’nun (1299-1922) neden komşularıyla sürekli savaş halinde olduğunu anlamak olanaksızdır. Altı asır boyunca üç kıtayı cehenneme çeviren Osmanlı’nın geride bıraktığı toz bulutu ardında kalan en önemli gerçek, sanırım bu olsa gerek…
Ne güzel; hiçbir değer üretme; vahşi bir köpek gibi saldır, talan et, vur, kır; sorarlarsa, “buraları fethediyorum(!)” de.
Yüce hakanımız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, 1453 ( 1+4+5+3= 13) yılında peygamber efendimizin övgüsüne mazhar olarak İstanbul’u fethetti(!)
“İstanbul elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan; onu fetheden asker ne güzel askerdir.” (Muhammed)
Tarih kitaplarındaki, “Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme nedenlerinden biri de ganimet gelirlerinin azalmasıdır” şeklindeki tespiti, objektif ve doğru bir tespit olarak değerlendiriyor; din savaşlarında ülkesini korumak adına canlarını ve mallarını kaybedenlerin acılarını yürekten paylaşıyorum.
Geçmişi geri getiremezsek de en azından fetihleri kutlamayarak atalarımızın cinayetlerine ortak olmayalım. Eğer mutlaka kulayacaksak; “fetih”, “tebliğ” gibi dini kılıflarla şirin gösterilmeye çalışılan cinayetleri değil de haklı ve meşru bir savaş olan Kurtuluş Savaşı’nı kutlamalıyız.
İslam, hayatın her alanını kuşatan ender dinlerden biridir. Ekonomik konuları da unutmamış bu alanda da çeşitli düzenlemeler yapmıştır.
Bu düzenlemeleri incelediğimizde İslam’ın sosyal adaleti sağlamaktan çok uzak oluğunu görürüz. Sosyal adalet, sadaka ve zekâtla sağlanmaya çalışılmışsa da bu, toplumda dilencilik ve miskinlik gibi çürümelere yol açmıştır.
İslam, özel mülkiyeti savunduğundan, modern ekonomik modellerden kapitalizme daha yakın durmaktadır.
Bunu, dini referans olarak en önemli kaynak olan Kuran’ın satır aralarını çok dikkatli okuyunca görebiliyorsunuz.
“İnsanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları kamulaştırmayın.” (Bakara Suresi, Ayet: 188)
İslam, sosyal sınıflardan burjuva yanında yeralır. Muhammed’in sözleri, bunu açıkça orataya koymaktadır:
“Veren el, alan elden üstündür.” (Muhammed)
“Miraçta cennet ve cehennem bana gösterildi. Gördüm ki, cehennem ahalisinin çoğunluğu kadınlar ve fakirlerdi. (Muhammed)
“Fakirlik fitnesinin şerrinden Allah’a sığınırım.” (Muhammed)
“Kuvvetli mümin, zayıf müminden daha hayırlıdır.” (Muhammed)
İslam’da çevre duyarlılığına örnek olarak gösterebileceğimiz bir kayda rastlayamıyoruz. Aksine kimi hayvanlara ayrımcılık yapan düzenlemeler söz konusu.
Hayvanlar; doğayı birlikte paylaştığımız, her birinin besin zinciri ve ekolojik denge açısından çok önemli görevleri olan, saygıdeğer dostlarımızdır. “Domuz” örneğinde olduğu gibi, bu dostluğa gölge düşürecek şekilde onların iç hukukuna müdahale etmek, birini diğerinden üstün görmek hatta “pis” diye nitelemek biz insanlara yakışmaz.
Domuz da hayvanlar âleminin en az deve kadar seçkin bir üyesidir. Elbette bu tespit; Gayrimüslimleri ve kendini aydın zanneden “cahil” Müslümanları, “domuzları” bağlar, cami cemaatini değil.
“Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.” (Bakara Suresi, Ayet: 173)
“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar, putlar adına boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı.” (Maide Suresi, Ayet: 3)
İslam’da düşünce özgürlüğü yoktur.
“Mürtedin (dinden çıkanın) katli vaciptir.” (İslam Hukuku)
“Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahrette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.” (Bakara Suresi, Ayet: 217)
“İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 90)
642 yılında, içerisinde Helenistik kültüre ait 900 bin ciltten den fazla el yazması eser bulunan İskenderiye Kütüphanesi bizzat Hazreti Ömer tarafından yakılmıştır. Abbasilere son veren tahammülsüz ve bağnaz Moğol hakanı Hülagü, Bağdat’ı işgal ettiğinde Bağdat Kütüphanesi’ni yakma fikrini, kimbilir belki de Hazreti Ömer’den aldı!
Arapça kelime anlamı “teslim olmak” olan İslam’da bir tür mafya geleneği hâkimdir: Bir kere Müslüman oldun mu, bir daha çıkamazsın, cesedin çıkar(!)
“Mürtedin (dinden çıkanın) katli vaciptir.” (İslam Hukuku)
Bir Müslüman asla “ben laikim” diyemez. Çünkü çağdaş yaşamın kalesi olan laiklikteki “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” ilkesi İslam itikadına aykırıdır. Bu ilkeyi benimsediğini söyleyen Müslüman anında aforoz edilir ve layık olduğu yer gönderilir.
“Allahın indirdiği (şeriat hükümleri) ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.” (Maide Suresi, Ayet: 44)
İslam, toplumsal kuralların kendisi dışında, “modern yaşamın ihtiyaçları” ya da “ortak akıl” gibi kriterler baz alınarak düzenlenmesine izin vermez, gerektiğinde bunu “dinden çıkma” gerekçesi sayarve ağır şekilde cezalandırma yoluna gider.
Oysa bu durumu ilke olarak kabul etmek, bir dizi toplumsal çelişkiyi ve aksaklığı beraberinde getirecektir.
Toplumda A dinine göre yapılan bir düzenleme, B dinine mensup olanları asla bağlamaz. Örneğin; şeriat hükümlerine göre recm cezasıyla cezalandırılan zina suçu, günümüzün Türk Medeni Kanunu’na göre suç olmayıp sadece bir boşanma nedenidir. Bu durumda B dinine mensup insanlara zulm edilmiş olur.
Şeriatın egemen olduğu İslam ikliminde sanatçı yetişmez. Resim yasak (Muhammed’in karikatürü bu yasağa dâhil); heykel yasak (put); müzik yasak (erkekler tarafından, çalgı aletleri kullanmadan söylenen marşlar, ilahiler ve annelerin söylediği ninniler hariç), felsefe yasak (itikada aykırı)… Sabah akşam papağan gibi analamını bilmeden Kuran okumak ise sonuna kadar serbest…
Şu tespiti yapmakta hiçbir beis yok: Bir ayağı Ortaçağ’da olan bir insan asla çağdaş değerleri özümseyemez ve demokrasi dışındaki hiçbir sistem tüm sınıfsal katmanlardan insanları bir arada tutmaya muktedir değildir.
Laiklik aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğünün de teminatıdır. Çünkü laik bir ülkede herkes istediği bir dine inanma ya da inanmama özgürlüğüne sahiptir. Laiklik ilkesi bu yönüyle de insanlığın en önemli kazançlarından biridir.
Rönesans akımının önünü açtığı ve 1789 Fransız İhtilal’i ile doruk noktasına ulaşan, Avrupalının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği laiklik, bize Atatürk tarafından altın tepside sunulmuştur.
Laiklik, Ortaçağ karanlığında “Dünya tepsi gibi düz değil, yuvarlaktır.” dediği için engizisyon mahkemelerinde idamla yargılanan Galilei gibi aydınların kanları üzerinde yükselmiş önemli bir toplumsal değerdir. Pek çok aydın, sözünü geri alarak hayatını kurtaran Galilei kadar şanslı değildi: Jeanne d’Arc (1412-1431), Giordano Bruno (1548-1600) gibi bazı aydınlar Katolik klisesine bağlı engizisyon mahkemelerinde yargılanıp diri diri yakılarak idam edildiler. Geriye dönüp baktığımızda insanlık tarihinin, din ve mezhep savaşlarında yaşamlarını yitiren insanların trajik hikâyeleriyle dolu olduğunu görürüz.
Farklı bir mezhep ya da dinden birinin seni, istemediğin herhangi bir inanca veya eyleme zorlayamamasının teminatıdır da laiklik.
Laikliğin hüküm sürdüğü bir toplumda; bir birey akşam iş dönüşü, başkasının özgürlüğünü kısıtlamamak kaydıyla bir barda birasını yudumlayıp yorgunluk atarken; bu esnada bir başka birey bir mabette huzur içinde ibadetini yapıyor olabilir.
Keza herkes, başkalarına kendi inancını dayatmamak kaydıyla, istediği dini veya felsefi düşünceyi benimseyip düşüncesini açıklama/açıklamama hakkına da sahiptir.
Ancak tüm bu anlattığımız bidat fikirler İslam’ı bağlamaz, İslam’ı bağlayan şu ayetlerdir.
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahret gününe inanamayan, Allah ve resulunun haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek (ayağınızı öpüp) elleriyle cizye (vergi) verinceye kadar savaşın.” (Tevbe Suresi, Ayet: 29)
Alın size laiklik! Bu günleriniz iyi günleriniz, kıymetini bilin… Bol bol zina edin; kıçınızı başınızı açın; rakı sofraları kurup dansöz oynatın (tabi paranız varsa); “hamdolsun, Atatürk’ün izinde müslümanım” deyin…
Kıyamete az bir zaman kala Mehdi gelecek, gökten yere inen Mesih İsa ile el ele verip tekrar İslam devletini kuracak ve tıpkı Muhammed’in zamanında olduğu gibi yeniden İslam’ın altın çağı yaşanacak.
“Kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlayacaktır!” (Tevbe Suresi, Ayet: 32)
“Onlar ağızlarıyla Allahın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbûki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf Suresi, Ayet: 8)
Müslümanlar için demokrasi sadece ama sadece hedefe giden yolda bir “araç”tır, onu ideal bir toplum düzeni olarak görmezler. Bu bağlamda Müslümanların mevcut toplumsal düzene sadık kalmaları asla beklenemez.
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.” (Nisa Suresi, Ayet: 144)
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli (dost) edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 23)
“Ey iman edenler! Eğer benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım (!) olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin.” (Mümtehine Suresi, Ayet: 1)
“O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kuranla) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!” (Furkan Suresi, Ayet: 52)
“Ey peygamber! Allahtan kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme.” (Ahzab Suresi, Ayet: 1)
“Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter.” (Ahzab Suresi, Ayet: 48)
“Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (putlara tapmaya) döndürülür de hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 149)
Müslümanlara göre inanmayanlar bir pisliktir. Fazla söze gerek yok…
“Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan zengin edecektir. Şüphesz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, Ayet: 28)
Benzer ayetler çoğaltılabilir. Sonuç itibariyle; demokratik sistem, bu sistemin en önemli bileşenlerinden bir siyasi parti, bu siyasi partinin demokratik süreçlerden geçerek iktidara gelmesi gibi olgular Müslümanlar için bağlayıcı değildir.
Elbette Müslümanların, Müslüman olmayan bir otoriteye boyun eğmeyecek olmaları, takiyye yapmayacakları anlamına gelmiyor.
Evet, takıyye! Demokrasinin nimetlerinden yararlanmayı sürdürürken demokrasiyi yıkıp yerine şeriat esaslarına dayalı bir İslam devleti kurma niyetini gizlemek. Ya da demokratik düzende başörtüsü yasağını “antidemokratik” bir uygulama olarak tanımlarken şeriat devletinde “içki yasağını” savunmak.
Bir şeyi anlamak da gerçekten zor; başörtüsü bir “özgürlük” değil, Müslüman kadınlara saçını açma “yasağı” ve Müslüman kadınlar da bu yasağın özgürleşmesi için mücadele ediyorlar. Bu paradoksa “Allah Müslüman kadınlara akıl versin!” diyerek virgül koyuyor ve antidemokratik başörtüsü yasağının kalkmasını diliyoruz.
İlk başlarda insani ve masum gerekçelerle Muhammed tarafından cevaz (izin) verilen takıyye yapma, sonradan gelenek bir halini almış, yerli yersiz her alanda kullanılarak koskoca İslam Ümmeti’ni güvenilmez, ikiyüzlü ve sahtekâr konumuna düşürmüştür.
Elbette Müslüman toplumu ahlaki açıdan çürütüp yozlaştıran “takıyye” illetinin yaygınlaşmasında, Muhammed’in devlet geleneğini iyi bilmemesinin büyük payı olduğunu söylemek mümkün. Bu örnek, sorumsuz davranan devlet adamının yaptığı yanlışın kendisiyle sınırlı kalmayacağı emsal/ölçü oluşturacağı gerçeğinin, Muhammed tarafından bilinmediğine de delalet eder.
“İmam osurursa, cemaat sıçar.” (Türk Atasözü)
Dilerseniz Mekke döneminde geçen bir olayı aktararak bu konunun kökenine etimolojik bir yolculuk yapalım.
İslam tarihinin kötü adamlarından Ebu Cehil, eline geçirdiği bir grup Müslüman’a işkence yaparak onları dinlerinden döndürmeye çalışmakta ve kendi aklınca “tebliğ” yapmaktadır. Bu işkenceye maruz kalan sahabelerden Sümeyye, dininden dönmeyi reddederek Ebu Cehil’in işkencesi altında can verir, şehitlik makamına yükselir. Bu işkenceye tanık olan bir başka sahabe olan Ammar bin Yasir, gerçek niyetini gizleyerek, dininden döndüğünü, söyler ve işkenceden kurtulur. Daha sonra yaptığından pişmanlık duyan Ammar b. Yasir, yaşadığı olayı Muhammed’e anlatır; Muhammed de yaptığı şeyin doğru olduğunu söyleyerek bu davranışını onaylar ve böylelikle de takıyyenin de yolunun açmış olur.
Muhammed bir şeyi onaylar da Tanrı durur mu, derhal ayet gönderir ve o da takiyyeyi onaylar.
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmak amacıyla yapılanlar bunun dışındadır.” (Al-i İmran Suresi, Ayet: 28)
Benzer bir durumu “muta nikâhı” olayında da görmek mümkün. 629 yılında Zeyd bin Harise komutasındaki İslam ordusu, daha önce Bizans valisi tarafından şehit edilen İslam elçisi Haris bin Umeyr’in öcünü almak için Bizans ordusuyla savaşa tutuşur. Muhammed, bu savaşta eşlerinden uzakta kalan askerlerin cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri için geçici nikâh yapmalarına izin verir ve yine İslam coğrafyasını ahlaki jenerasyona uğratacak yeni bir uygulamanın daha önünü açmış olur. Günümüzde Şii mezheblerince normal zamanlarda da uygulanmaya devam edilen bu nikâh, uzun bir süre Müslümanlar arasında tartışma ve istismar konusu olmuştur.
Müslüman âlimlerin cevaplamaları için bir soru da biz sorarak tartışmaya müdahil olalım.
Eşlerinden uzaktaki erkeklere muta nikâhı serbest de eşlerinden uzakta kalan kadınlara neden yasak? Yoksa Tanrı kadın-erkek ayrımı mı yapıyor?
İslam’ın karışmadığı alan yok gibidir, her konuda bir fikri vardır, eşcinsellik konusunda bile… Dilerseniz şimdi birinci ağızdan eşcinselliğin bir “ cinsel tercih” mi, yoksa “sapıklık” mı olduğunu öğrenelim.
“Hani Lut da kavmine şöyle demişti: “Sizden önceki milletlerden hiçbirinin yapmadığı fuhuşu (homoseksüelliği) mu yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.”demişti. Kavminin cevabı: “Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları; çünkü bunlar fazla temizlenmiş insanlarmış.” demekten başka bir şey olmadı. Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. Ve üzerlerine taş yağmuru yağdırdık. Bak ki, günahkârların sonu nasıl oldu.” (Araf Suresi, Ayet: 80-84)
Hikâyeden anladığımız kadarıyla; Sodom (ve Gomore) şehrindeki sapıklar, Lut peygamberi dinlemeyip, gay’lik yapmışlar ve ardından daha dünyadayken Tanrı’nın gazabına uğramışlar, başlarına taş yağmış.
İsterseniz o dehşet gecesine geri dönelim:
“Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.” (Hicr Suresi, Ayet: 73-74)
Buraya kadar konunun değişik boyutlarını mercek altına aldık. Müslümanların kültür backgroundunu ve hangi sosyolojik zemin üzerinde yükseldiğinin anlamaya çalıştık.
Görüldüğü gibi, 10. yüzyılın ilk yarısında Müslüman olan Türklere, İslam’ın barbarlık ve cehalet dışında katabileceği bir değer yoktur.
Bu bölümü noktalarken okurlara karmaşık (!) bir soruyla veda edelim: Kodlarını çözdüğümüz İslam, İstanbul gibi büyük metropollerin kenar mahallelerinde yaşayan yoksul halka “sadaka” dışında ne verebilir?
Görülen o ki, bu sorunun yanıtını bir Marx bir de toplumun mutlu azınlığı biliyor.
Son sözü Karl Marx’a bırakalım…
“Din toplumların afyonudur!” (Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, 1843)
Osman Akyol
Bu makale, Osman Akyol’un İlahi Adalet Komünizm kitabından alınmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Osman Akyol, İlahi Adalet Komünizm, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2012
Takım | O | G | M | B | A | Y | P | AV | |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | Galatasaray | 25 | 19 | 3 | 3 | 52 | 19 | 60 | +33 |
2 | Fenerbahçe | 24 | 17 | 4 | 3 | 61 | 26 | 54 | +35 |
3 | Beşiktaş | 25 | 14 | 4 | 7 | 45 | 25 | 49 | +20 |
4 | Adana Demirspor | 25 | 12 | 4 | 9 | 47 | 27 | 45 | +20 |
5 | Trabzonspor | 25 | 13 | 7 | 5 | 42 | 32 | 44 | +10 |
6 | Başakşehir FK | 24 | 12 | 7 | 5 | 34 | 26 | 41 | +8 |
7 | Kayserispor | 25 | 12 | 11 | 2 | 39 | 36 | 38 | +3 |
8 | Konyaspor | 25 | 8 | 7 | 10 | 29 | 27 | 34 | +2 |
9 | Fatih Karagümrük | 24 | 7 | 7 | 10 | 51 | 47 | 31 | +4 |
10 | Antalyaspor | 25 | 8 | 13 | 4 | 32 | 40 | 28 | -8 |
11 | Alanyaspor | 25 | 7 | 11 | 7 | 35 | 46 | 28 | -11 |
12 | Sivasspor | 25 | 7 | 12 | 6 | 31 | 38 | 27 | -7 |
13 | Kasımpaşa | 25 | 7 | 13 | 5 | 31 | 44 | 26 | -13 |
14 | Gaziantep FK | 25 | 6 | 12 | 7 | 31 | 39 | 25 | -8 |
15 | MKE Ankaragücü | 24 | 7 | 13 | 4 | 27 | 37 | 25 | -10 |
16 | İstanbulspor | 24 | 7 | 14 | 3 | 27 | 48 | 24 | -21 |
17 | Giresunspor | 24 | 5 | 11 | 8 | 23 | 42 | 23 | -19 |
18 | Hatayspor | 24 | 6 | 13 | 5 | 19 | 47 | 23 | -28 |
19 | Ümraniyespor | 25 | 5 | 13 | 7 | 33 | 43 | 22 | -10 |
Takım | O | G | M | B | A | Y | P | AV | |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | Samsunspor | 26 | 15 | 2 | 9 | 46 | 19 | 54 | +27 |
2 | Eyüpspor | 26 | 16 | 5 | 5 | 34 | 18 | 53 | +16 |
3 | Pendikspor | 26 | 13 | 5 | 8 | 40 | 21 | 47 | +19 |
4 | Çaykur Rizespor | 25 | 12 | 3 | 10 | 40 | 20 | 46 | +20 |
5 | Keçiörengücü | 26 | 13 | 6 | 7 | 42 | 30 | 46 | +12 |
6 | Sakaryaspor | 26 | 15 | 10 | 1 | 42 | 34 | 46 | +8 |
7 | Bodrumspor | 26 | 12 | 9 | 5 | 39 | 28 | 41 | +11 |
8 | Manisa FK | 25 | 10 | 6 | 9 | 34 | 28 | 39 | +6 |
9 | Boluspor | 25 | 10 | 7 | 8 | 30 | 29 | 38 | +1 |
10 | Bandırmaspor | 25 | 10 | 8 | 7 | 37 | 40 | 37 | -3 |
11 | Göztepe | 25 | 10 | 9 | 5 | 24 | 20 | 35 | +4 |
12 | Tuzlaspor | 26 | 8 | 14 | 4 | 31 | 39 | 28 | -8 |
13 | Altay | 26 | 7 | 11 | 8 | 28 | 33 | 25 | -5 |
14 | Adanaspor | 26 | 6 | 13 | 7 | 32 | 46 | 25 | -14 |
15 | Erzurumspor FK | 25 | 7 | 12 | 6 | 28 | 35 | 24 | -7 |
16 | Altınordu | 25 | 5 | 15 | 5 | 22 | 43 | 20 | -21 |
17 | Gençlerbirliği | 25 | 4 | 16 | 5 | 26 | 43 | 17 | -17 |
18 | Denizlispor | 26 | 5 | 16 | 5 | 25 | 45 | 17 | -20 |
19 | Yeni Malatyaspor | 26 | 4 | 15 | 7 | 22 | 51 | 16 | -29 |
Takım | O | G | M | B | A | Y | P | AV | |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | Kocaelispor | 27 | 17 | 3 | 7 | 55 | 25 | 58 | +30 |
2 | Van Spor FK | 27 | 16 | 4 | 7 | 38 | 18 | 55 | +20 |
3 | Bucaspor 1928 | 27 | 15 | 4 | 8 | 41 | 17 | 53 | +24 |
4 | Ankara Demirspor | 27 | 15 | 5 | 7 | 46 | 20 | 52 | +26 |
5 | 1461 Trabzon FK | 27 | 15 | 5 | 7 | 37 | 17 | 52 | +20 |
6 | İskenderunspor A.Ş. | 27 | 15 | 5 | 7 | 38 | 22 | 52 | +16 |
7 | Karacabey Belediye Spor | 27 | 13 | 5 | 9 | 37 | 23 | 48 | +14 |
8 | Zonguldak Kömürspor | 27 | 13 | 10 | 4 | 31 | 29 | 43 | +2 |
9 | Serik Belediyespor | 27 | 10 | 8 | 9 | 36 | 30 | 36 | +6 |
10 | Kırklarelispor | 27 | 8 | 9 | 10 | 24 | 23 | 34 | +1 |
11 | Fethiyespor | 27 | 9 | 12 | 6 | 29 | 37 | 33 | -8 |
12 | Sarıyer | 27 | 7 | 10 | 10 | 29 | 37 | 31 | -8 |
13 | Kırşehir FSK | 27 | 6 | 9 | 12 | 25 | 30 | 30 | -5 |
14 | Etimesgut Belediyespor | 27 | 7 | 11 | 9 | 30 | 38 | 30 | -8 |
15 | Kastamonuspor | 27 | 7 | 14 | 6 | 25 | 36 | 27 | -11 |
16 | Adıyaman FK | 26 | 5 | 13 | 8 | 22 | 37 | 23 | -15 |
17 | Uşak Spor | 27 | 5 | 17 | 5 | 22 | 47 | 20 | -25 |
18 | Balıkesirspor | 27 | 4 | 15 | 8 | 19 | 43 | 17 | -24 |
19 | Diyarbekir Spor | 26 | 2 | 15 | 9 | 18 | 46 | 15 | -28 |
20 | Pazarspor | 27 | 1 | 16 | 10 | 17 | 44 | 13 | -27 |
Takım | O | G | M | B | A | Y | P | AV | |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | Yeni Mersin İY | 24 | 15 | 3 | 6 | 31 | 13 | 51 | +18 |
2 | Karaköprü Belediyespor | 24 | 13 | 6 | 5 | 34 | 20 | 44 | +14 |
3 | 52 Orduspor FK | 24 | 13 | 6 | 5 | 37 | 24 | 44 | +13 |
4 | Belediye Derincespor | 24 | 12 | 4 | 8 | 33 | 22 | 44 | +11 |
5 | Belediye Kütahyaspor | 24 | 11 | 3 | 10 | 37 | 24 | 43 | +13 |
6 | Karşıyaka | 24 | 11 | 6 | 7 | 31 | 18 | 40 | +13 |
7 | Nevşehir Belediyespor | 24 | 11 | 6 | 7 | 34 | 27 | 40 | +7 |
8 | 1954 Kelkit Bld.Spor | 24 | 7 | 6 | 11 | 21 | 19 | 32 | +2 |
9 | Hacettepe 1945 | 24 | 8 | 10 | 6 | 31 | 32 | 30 | -1 |
10 | Ağrı 1970 Spor | 24 | 7 | 8 | 9 | 19 | 22 | 30 | -3 |
11 | Elazığspor | 24 | 8 | 10 | 6 | 27 | 33 | 30 | -6 |
12 | 1922 Konyaspor | 24 | 8 | 12 | 4 | 25 | 35 | 28 | -10 |
13 | Çatalcaspor | 24 | 7 | 12 | 5 | 27 | 31 | 26 | -4 |
14 | Amasyaspor Futbol Kulübü | 24 | 6 | 11 | 7 | 21 | 31 | 25 | -10 |
15 | Şile Yıldızspor | 24 | 4 | 10 | 10 | 19 | 31 | 22 | -12 |
16 | Edirnespor | 24 | 6 | 16 | 2 | 19 | 36 | 20 | -17 |
17 | Yomraspor | 24 | 4 | 13 | 7 | 18 | 27 | 19 | -9 |
18 | Eskişehirspor | 24 | 4 | 13 | 7 | 27 | 46 | 19 | -19 |
Tarih | Ev Sahibi | Sonuç | Konuk Takım |
---|---|---|---|
02/04/2023 | Başakşehir FK | vs | MKE Ankaragücü |
02/04/2023 | Fenerbahçe | vs | Beşiktaş |
02/04/2023 | Galatasaray | vs | Adana Demirspor |
02/04/2023 | Giresunspor | vs | Alanyaspor |
02/04/2023 | İstanbulspor | vs | Fatih Karagümrük |
02/04/2023 | Trabzonspor | vs | Kayserispor |
02/04/2023 | Ümraniyespor | vs | Konyaspor |
09/04/2023 | Beşiktaş | vs | Giresunspor |
09/04/2023 | Fatih Karagümrük | vs | Fenerbahçe |
Tarih | Ev Sahibi | Sonuç | Konuk Takım |
---|---|---|---|
24/03/2023 | Denizlispor | vs | Boluspor |
24/03/2023 | Samsunspor | vs | Altınordu |
25/03/2023 | Keçiörengücü | vs | Gençlerbirliği |
25/03/2023 | Tuzlaspor | vs | Göztepe |
25/03/2023 | Altay | vs | Manisa FK |
26/03/2023 | Bodrumspor | vs | Erzurumspor FK |
26/03/2023 | Eyüpspor | vs | Çaykur Rizespor |
28/03/2023 | Boluspor | vs | Samsunspor |
28/03/2023 | Altınordu | vs | Denizlispor |
Tarih | Ev Sahibi | Sonuç | Konuk Takım |
---|---|---|---|
25/03/2023 | Balıkesirspor | vs | Serik Belediyespor |
25/03/2023 | Fethiyespor | vs | Kocaelispor |
25/03/2023 | Kırklarelispor | vs | Bucaspor 1928 |
25/03/2023 | Pazarspor | vs | Kırşehir Futbol Spor Kulübü |
25/03/2023 | Uşak Spor | vs | Sarıyer |
25/03/2023 | Van Spor FK | vs | Karacabey Belediye Spor |
25/03/2023 | Zonguldak Kömürspor | vs | Etimesgut Belediyespor |
25/03/2023 | 1461 Trabzon FK | vs | Ankara Demirspor |
29/03/2023 | Bucaspor 1928 | vs | Uşak Spor |
29/03/2023 | Etimesgut Belediyespor | vs | Van Spor FK |
29/03/2023 | Sarıyer - Balıkesirspor | Balıkesirspor ligdeki son 12 maçında hiç kazanamadı | Sarıyer yenilmez |
29/03/2023 | Sarıyer - Adıyaman FK | Adıyaman FK ligde deplasmandaki son 13 maçında hiç kazanamadı | Sarıyer yenilmez |
29/03/2023 | Etimesgut Belediyespor - Van Spor FK | Van Spor FK ligdeki son 14 maçında hiç kaybetmedi | Van Spor FK yenilmez |
29/03/2023 | Ankara Demirspor - Diyarbekir Spor | Diyarbekir Spor ligde deplasmandaki son 14 maçında hiç kazanamadı | Ankara Demirspor yenilmez |
29/03/2023 | Bucaspor 1928 - Uşak Spor | Bucaspor 1928 ligde evindeki son 5 maçında hiç kaybetmedi | Bucaspor 1928 yenilmez |
29/03/2023 | Kırşehir Futbol Spor Kulübü - Fethiyespor | Kırşehir Futbol Spor Kulübü ligde evindeki son 6 maçında hiç kaybetmedi | Kırşehir Futbol Spor Kulübü yenilmez |
29/03/2023 | Serik Belediyespor - Pazarspor | Pazarspor ligdeki son 16 maçında hiç kazanamadı | Serik Belediyespor yenilmez |
Tarih | Ev Sahibi | Sonuç | Konuk Takım |
---|---|---|---|
25/03/2023 | Belediye Derincespor | vs | 52 Orduspor FK |
26/03/2023 | Edirnespor | vs | Karşıyaka |
26/03/2023 | Elazığspor | vs | Belediye Kütahyaspor |
26/03/2023 | Eskişehirspor | vs | 1954 Kelkit Bld.Spor |
26/03/2023 | Hacettepe 1945 | vs | Amasyaspor Futbol Kulübü |
26/03/2023 | Karaköprü Belediyespor | vs | Yomraspor |
26/03/2023 | Nevşehir Belediyespor | vs | Yeni Mersin İdman Yurdu |
26/03/2023 | Şile Yıldızspor | vs | Ağrı 1970 Spor |
26/03/2023 | 1922 Konyaspor | vs | Çatalcaspor |
26/03/2023 | Şile Yıldızspor - Ağrı 1970 Spor | Ağrı 1970 Spor ligdeki son 9 maçında hiç kazanamadı | Şile Yıldızspor yenilmez |
26/03/2023 | Edirnespor - Karşıyaka | Karşıyaka ligde deplasmandaki son 6 maçında hiç kazanamadı | Edirnespor yenilmez |